a
b
b

TÜRKİYE VE TÜRKLERİ EN FAZLA SEVEN ULUS – 2

2005 yılının karlı geçen Mart ayında, çalıştığım haber ajansının ekibiyle birlikte Bosna Hersek yolculuğumuz, Saraybosna’dan Kosova’ya  dönüşle bitecekti. Ancak, ekipteki arkadaşların vize sorunu nedeniyle ö dönem Sırbistan ve Karadağ Federasyonu ( Karadağ’da mayıs 2006 yılında yapılan halk oylamasında  bağımsızlık yönünde çıkan karar doğrultusunda 3 Haziran’da Karadağ, Sırbistan ile birlikteliğini noktalayarak, Sırbistan ile Karadağ Federasyonu  varlığına son verildi)   olarak geçen ülkenin Karadağ sınırında canlı yayın aracımızı park ederek, mucize olarak sayılabilecek şekilde Saraybosna’ya dönmek zorunda kaldık.

Vize problemini halletmek için Saraybosna’ya dönüşümüzü bu köşe yazısının ilk bölümünde anlatmıştım.

Saraybosna’ya gece saatlerinde vardık. Dağlık bölgede yerleşik olan Karadağ sınır noktasında  sert rüzgar ve yoğun kar yağışı, diğer yandan sınırı  geçmek için yaşadığımız sıkıntılar nedeniyle kendini iyice hissettiren açlığı gidermek için Saraybosna’nın en gözde yerlerinden eski Osmanlı çarşısı  Başçarşı ’daki bir Türk  dönercide kendimizi bulduk. İlk rahatlama geldi. Karnımızı doyurduk üstüne de çay geldi. Dünya varmış…

Otele yerleştik, sabah saatlerinde de Sırbistan ile Karadağ Federasyonu’nun Saraybosna Büyükelçiliği’nde, arkadaşların vize alması gerekiyordu. Basit bir iş değil. Günlerce beklemeniz lazım. Ancak devreye giren Saraybosna’daki Türk Büyükelçiliği’nin müdahalesi sayesinde  vize alma işlemi sadece bir iki saat sürdü.

Bir an önce bir taksi alarak, 1 milyon Dolar’lık canlı yayın aracımızı bıraktığımız, daha doğrusu Karadağ gümrük memurları ile polisine emanet ettiğimiz Bosna Hersek’e komşu olan Karadağ sınır kapısına gitmekti niyetimiz. Vizeler alındı, artık bir sorun kalmamıştı. En azından ekip olarak böyle bir havaya kapılmıştık. Sınıra kadar yaklaşık 3 saatlik bir yolumuz var, sonra da canlı yayın aracını alıp Kosova’ya dönecektik.

Beyaza bürünmüş Saraybosna’da  ilk gördüğümüz taksiye yaklaştık. Karadağ sınırına gitmek istediğimizi bunun bize kaç paraya mal olacağını sorduk. Taksici gitmek istediğimiz yeri duyunca 4 kişilik ekibi araca almayı kabul etmedi. Taksi durağına yöneldik. Müşteri bekleyen beş taksiciden hiçbiri Bosna Hersek -Karadağ sınırına gitmek istemedi. 100 Euro olan gidiş masrafını 200 Euro’ya çıkardık, yine işe yaramadı. Sorduğumuz taksicilerden gelen cevap aynı idi. “ Karadağ sınırına gitmek için Bosna Hersek içindeki Sırp Cumhuriyeti şehirlerinden geçmek lazım. Bu bizim için çok tehlikeli. Ne olur ne olmaz bilemeyiz. Biz bu yolculuğu göze alamayız” cevabını aldık. Gazeteci olduğumuzu söylememize rağmen, taksicileri bir türlü ikna edemedik. Hata zor durumda olduğumuzu , aracı sınırda bıraktığımızı ve bir an önce yolumuza devam etmemiz gerektiğini vurgulamamıza rağmen, Saraybosnalı taksiciler iyi fiyat verdiğimiz halde işe yanaşmadı. Diğer bir taksi durağına yöneldik. Oradaki taksicilerle de konuştuk. Yine başaramadık. Bizi Karadağ sınırına götürmeyi göze alamadılar.

Savaş izlerini hala taşımasına rağmen doğu ve batının kesiştiği, doğu ve batı kültürlerinin iç içe olduğu farklı bir havayı içinde barındıran Saraybosna caddelerinde çaresizlik içinde taksi ararken, bir taksi durduğumuz bir bayinin önünde durdu. Şansımızı deneyelim diye içimizden gelen sese yöneldik ki, taksici bize “nasıl yardımcı olabilirim” diye sordu.

Durumu çekinerek anlatmaya başladık. Taksicilerin, geçilecek yolun tehlikeli olması nedeniyle bize istediğimiz yere götürmeyi kabul etmediğini anlattık. Dil dökmeye başladık, taksiciyi bizi alsın diye. Söylediklerimize hiç tepki vermeyen 35 yaşlarındaki taksici, bir süre dinledi. Sonunda da biz Türk’üz dedik.

Taksici komadan  yeni uyanır gibi “Türk mü dediniz, tamamdır bu iş, taksiye atlayın. Sadece bir sorun var. Karadağ sınırına gitmek için yeterli miktarda benzinim yok. Arabaya benzin koymak lazım. Benim de param yok.  Vereceğiniz ücretten  düşersiniz” dedi.

Kulaklarımıza inanamadık. Soğuk havada taksi duraklarını tek tek gezdiğimiz Saraybosna’da  derdimize çare olacak bir taksiciyi bulmak inanılmaz kadar mutluluk verici idi. Nihayet sınıra gidip, aracımızı alıp yolumuza devam edecektik.

Arabaya girdik, Saraybosna’nın çıkışındaki şimdi kent kütüphanesi olarak hizmet veren eski “Gradska Vjeçnica” olarak bilinen binanın 200 metre uzaklığında yer alan benzin istasyonunda taksiyi fulledik.

Ve yavaş yavaş muhabbet başladı. “İster inanın ister inanmayın. Allah sizi bana gönderdi. Bugün kızıma ekmek götürecek kadar param bile yoktu. Hele Türk olduğunuzu belirtince hiç düşünmedim” sözleriyle tanışma sohbetine başlayan taksici, bir yandan memnun, diğer yandan geçeceğimiz yollarda özellikle Sırp Cumhuriyeti  kasaba ve şehirlerinde insanlar ya da polis tarafından başımıza bir şey gelir mi diye az çok sıkıntılı olduğu görünümünü gizlemeye çalışıyordu.

Bizi taksiciler neden reddediyor diye sorduk. Taksici hiç tereddüt etmeden, “şimdi geçeceğimiz yollar güvenli değil. Buralarda biliyorsunuz çok kanlı bir savaş yaşandı. Soykırımlar, katliamlar işlendi. Sırplar ve Boşnaklar arasında kin ve nefret devam ediyor. O yüzden bu yollardan geçmeyi kola kolay  göze alamazlar.  İkincisi, Hırvatistan’a yasa dışı yollardan geçmek için Saraybosna’yı üs olarak kullanan çok sayıda mülteci var. Taksiye alıyorsunuz, başka bir adres söylerlerken, sizi Hırvatistan sınırı yakınlığındaki dağlara götürmenizi talep ediyorlar. Aksi halde paranızı vermiyorlar. Taksiciler haklılar, kolay değil”  diye meslektaşlarını savunmaya başladı. Bir de sözlerine” taksicilere  Türk olduğunuzu söylediniz mi” diye ekledi.

Hayır dedik, ne fark eder ki ” çok fark eder “ diye üstüne basarak konuşan taksici, “ burada hiç kimse Türkiye ve Türklerin savaş esnası ve sonrasında Boşnak halkına yaptığı yardımları , verdiği desteği unutmadı. O yüzden halkımızda Türklerin yeri ayrıdır” diye hatırlatma yaptı bizlere.

Virajlı yollardan geçerken koyulaşmaya başlayan sohbetimizde,  isminin  Cevat olduğunu öğrendiğimiz taksicinin,  savaş sırasında oğlu ve eşini kaybettiğini öğrendik. Bu acının hiç dinmediğini,  gözlerinden yanaklarına düşen yaşlardan görmek mümkündü.

Savaş muhabbetimiz epeyce uzun sürdü. Bosna’daki savaşta , Kosova savaşında yaşananları, anılarımızı paylaştık. Ortak noktalarımız vardı. Üzüntülerimiz aynı idi. Acıların adresi belli idi.

Yol boyunca ikimizin de eski Yugoslavya döneminde ün salan Saraybosna’nın “Bijelo Dugme”  rock grubunun şarkılarını dinliyor, eski dönemlere olan özlemimizi dile getiriyorduk.

Sohbet ederken laf dönüp dolanıp  tekrar Saraybosna’da taksi bulmakta yaşadığımız sıkıntılara  bağlandı. “Türk olmasaydınız inanın hiçbir para karşılığında bu yolculuğu göze almam mümkün olmazdı. Çünkü siz de görüyorsunuz, camilerin olduğu kasabadan geçerken rahatsınız, ancak kiliselerin olduğu kasabalardan geçerken tedirgin oluyorsunuz. Aracın plakasını görüyorlar. A bu Müslüman diye düşünüyorlar. Bu da savaşa katılmıştır, Sırplara zarar vermiştir diye algıya başlayabilirler. Bosna Hersek’te hiçbir halk, savaş travmalarını üzerinden atmış değil 10 yıl geçmesine rağmen. Bana bakın. Oğlum ve eşimi kaybettim savaşta. En sevdiklerimi, canlarımı, canımdan söküp aldı Sırplar. Boşnak bir asker olarak savaşırken, onları koruyamadım, onlara göğsümü siper edemedim. Bu nasıl bir acı tarif edemem. Ama Türk olmanız farklı bir şey. Bizi yalnız bırakmayan tek sizdiniz. Ben de sizi sıkıntı içinde bırakamazdım. Borcumuz var size” diye cümleleri arka arkaya sıraladı.

Bosna’nın karla bürünmüş  çam ağaçlarının göğe yükseldiği yollarda ilerlerken, herhangi bir sıkıntı yaşamadık. Sağ salem sınıra vardık. Benzin parası dışında ekstra ücret almayı kabul etmeyen Cevat taksiciyi ancak taksimetrenin yazdığı kadar para almayı  güçlükle  ikna ettik. Sonunda kucaklaştık, biz sınıra vardık. Karadağlı gümrükçülere emanet ettiğimiz canlı yayın aracını çalıştırdık.

Cevat taksiciyi zorlu bir dönüş yolu bekliyordu. Başına hiçbir şey gelmez  diye dua ettik.

Boşnak taksici, Türk’e yardımcı olabilmek için tehlikeyi göze alabiliyor. Türk olmanın bu yerlerde ne kadar güçlü bir itibarı var, diye düşünmeden edemiyor insan. Varsın böyle devam etsin. Karşılıklı sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma  hiç bitmesin iki halk arasında.

Ercan Kasap

20.06.2021

0 0 0 0 0 0

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

32 ÖĞRENCİ…

KÖŞE YAZISI

TÜM YAZARLAR
erkasap
ERCAN KASAP
“Karanlıktan korkan çocuğu kolaylıkla hoşgörebiliriz.Yaşamdaki asıl trajedi,yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır” (Platon) 60 yıldan bu yana kesintisiz Türkçe eğitimin yapıldığı Priştine’nin tek ilköğretim okulu “Elena Gjika” okulunun müdür yardımcısı görevine uzun yıllardan sonra bir Türk öğretmen seçildi, tam da güzel oldu, hak yerini buldu derken, Türk topluluğunu derinden sarsan tatsız bir olay yaşandı. “Elena Gjika” okulunda görev yapan Arnavut öğretmenler, ne hikmetse, müdür yardımcılığına Türk öğretmenin seçilmesini hazmedemedi.K ararı, derslere girmemekle boykot etti. Ardından Arnavut öğrenciler Türk öğretmen ve öğencilerine sataştı, tartakladı ve çirkin hareketlerde bulundu. Anlatıldığna göre Arnavut örencilerinn tepkisi tam bir mlliyetçilik gösterisine dönüştü. Holiganlık davranışları sergileyen Arnavut öğrenciler, Türk öğretmen ve öğrencilerine adeta terör estirdi. Esir kaldıkları sınfların kapıları tekmelendi, camlar kırıldı,”burası Arnavutlarındır” sloganları atıldı. 65 yaşında bir Türk öğretmeni 13- 14 yaşındaki Arnavut öğrenciler tarafından tartaklandı. (9’uncu sınıf Türk öğrencilerinin toplu olarak imzaladıkları mektupta, biyoloji ve fizik derslerini veren kıdemli öğretmen Abdullah Bırvenik’in Arnavut öğrenciler tarafından koridorda etrafının sarıldığı, tartaklandığı, Arnavut bayrağıyla sarılarak, sataşmalara maruz kaldığı ileri sürülüyor). Sebep, sadece ve sadece müdür yardımcılığına seçilen öğretmenin Türk olması!
b
b

SIZIN KÖSENIZ

TÜM YAZARLAR
konukyazar
SİZİN KÖŞENİZ
Sizin Köşeniz bölümünde siz değerli okuyucularımızın .............
casibom 780 girişcasibom güncel giriş 2024​casibomJojobetjojobetCasibom GirişCasibomDeneme Bonusu Veren SitelerCasibom Girişdeneme bonusuJojobet Giriş Yapcasibom giriscasibomCasibomCasibom Girişjojobet giriş