Bugün 3 Nisan. Şehidimiz Ersan Mazrek yaşasaydı 42 yaşında olacaktı ama o bu yaşı görmenin yerine şehid olmayı tercih etti, ki biz ve bizden sonrakiler 42. yaşımızı ve sonrasını özgür bir ülkede özgürce görelim, özgürce kutlayalım diye.
Şehid olduğunda 18’ini bile doldurmamıştı ama olsun, savaşmanın yaşı yoktu ve o, arkasına bakmadan ölüme koşmuştu. Daha ilkokuldayken bile ne zaman mücadele edilmesi gereken bir durum oluşsa hemen koşar, sorgu suâl etmeden mücadeleye girişirdi. Bu huyunu iyi bildiğimiz için şehid olduğunu öğrendiğimizde hiç şaşırmadık ama gerçekler her zamanki gibi çok acıydı ve kabûllenemiyorduk.
Oysa kabûllenmemek yetmezdi, bir şeyler yapılmalıydı. Çünki Kosova’nın özgürlüğü için şehid düşen, üstüne üstlük Türk oğlu Türk olan bir askerimiz vardı! Ailesi ve yakınları belki onu asla unutmayacaklardı ancak bu da yeterli değildi. Görmeyenler, duymayanlar, bilmeyenler için Ersan anlatılmalıydı, Ersan yaşatılmalıydı. Bunu da gerçekleştirmek zor değildi, şimdilik bir heykel bunun için yeterdi. Lâkin olmadı, yapamadık. Herkes kendi tanıdığını efsaneleştirirken, adına şiirler, şarkılar yazarken, biz şehid düştüğü yere yılda bir uğrayıp, iki kelâm edip, üç fotograf çektirdikten sonra dağılmayı yeterli gördük.
Ersan’ın unutturulmayacağı sözünü veren genel ve yerel temsilcilerimizin ise yaklaşık çeyrek yüzyıl boyunca sözünde durduğu görülmedi. Her yıl şehid edildiği yere uğrayıp nutuk çeken büyüklerimiz(!), son yıllarda bu sorunun kendileriyle ilgisi olmadığını da ima eder oldu. Edirne Belediyesi’nce yapılıp bekletilen büst ise hâlâ bir yere konulmamıştı. Üstelik şehid edilen yere götüren yolu bile şehâdetin ne olduğunu en iyi bilen Kosova’da görevli Türk askeri açmıştı.
Peki, sorun neydi? Sorun, şehidin büstünün nereye dikileceği idi. Büstün Mamuşa’ya dikilmesi isteniyordu. Yetkililerin yaptığı açıklamadaysa Mamuşa Belediyesi’nin şehid ve savaş kurbanlarına tek bir anıt dikmeyi plânladığı, dolayısıyla sadece Ersan Mazrek’e ait büstün tek başına dikilmesinin uygun görülmediği belirtiliyordu. Aynı belediye şehid ailesinin bu konudaki dilekçelerine de cevap verme gereği duymamıştı.
Tamam da, neden Mamuşa’da ısrar ediliyordu? Herkes şehidin Mamuşa kökenli ve Türk olduğu için anıtının Mamuşa’ya dikilmesinin daha güvenli olduğunu düşünüyordu. Hâlbuki şehid her ne kadar Mamuşa kökenli olsa da Prizren’de doğmuş, Prizren’de büyümüş ve savaşa Prizren’den katılmıştı. Ailesi de çok uzun zamandan beri Prizren’de yaşıyordu. Üstelik kendisiyle aynı şehitlikte yatan, Prizrenli olmayan şehitlerin Prizren merkezinde heykelleri çoktan dikilmişken, Ersan’ın sadece büstünün Mamuşa’ya dikilmek istenmesi ne kadar âdildi?
Her şey bir kenara, birbirleriyle arası iyi olmayan temsilcilerimizin şehidi anma gününde, birkaç dakikalığına da olsa bir araya gelmemeye gayret göstermesi neyle açıklanabilirdi?
Mehmed Âkif şehide, “ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, sana âgûşunu açmış duruyor peygamber” diye seslenirken, biz ise şehidimize yapılana ses edemedik.
Bütün bu yapılanlara şahid olup da sustuğumuz için n’olur affet bizi ey şehid!
Atakan KORO
KARADAĞ’IN YENİ CUMHURBAŞKANI JAKOV MİLATOVİÇ
İSTANBUL EĞİTİM ZİRVESİ 2024 DÜZENLENİYOR
ÜSKÜP’TEKİ FESTİVALDE TÜRK ÇAYI TANITILDI
HIRVATİSTAN SAĞLIK BAKANI BEROS YOLSUZLUK ŞÜPHESİYLE GÖREVDEN ALINDI
BALKANLAR’DA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ VE TÜRKOLOJİ SEMPOZYUMU SARAYBOSNA’DA BAŞLADI