Her canlı ölümü tadacaktır.Yani herkes ölecektir.(Al-i imran,185).Ölüm bizi her an yakalayabilir.Kimbilir o an,belki de şu andır…ya da bize çok yakındır.Bundan haberimiz olmadan yaşıyoruz ve ya yaşamak zorundayız…Tıpkı abeyimiz Şakir Maksut’u gibi…Ölüm bir anda yakaladı…Ne kendinin ne de kimsenin beklemediği bir anda…Ve son geliyor…Birden bire sönen ısık gibi…Yokluğa gidiyor insan…Ölüm varlığımızın son bulduğu bir nokta.Çok acı ve soğuk,tarifsiz bir üzüntü,kör karanlık,umudun koptuğu an.Ölüm yokluğun yok olduğu son bir nokta dedik ya…ruhun bedenden gittiği,dönülmez bir yolun gidişi…Kimbilir,gitmesi dikenli, ıstıraplı ama belki de tekrar varolmanın başlangıç noktasıdır…Biz buna inanıyoruz.
Ani ölümler biraz daha çok üzüyor insanı.Belki de bir gün önce görüşmüştüğünüz, belki bir saat evvel yemek yemiştiniz…Sonra ölüm haberini alıyorsunuz. Şaşırıyorsunuz…hani daha dün burdaydı…Daha dün konuşmuştuk…Nasıl olur…diye hayret ediyorsunuz. Hayat bu işte. Ölüm yakamızdan daha yakın.Merhum Şakir Maksut’un ölüm haberi de aniydi. Ölümü beklenmedik bir anda gelmişti. Yaşı 68 ama,çok genç duruyordu.Yüzünde hala kırışıklar bile yoktu. Ama ölümün ne zaman geleceği belli değil ya.Allah ona o kadar ömür vermiş,okadarmış ömrü.Allahın takdiri bu…Allah rahmet eylesin!
Halkımız önemli bir siyasetçi,aydın ve gazetecisini kaybetti. Siyasette, gazetecilikte, faal olduğu her kurumda, halkımızın haklarını savunmak için sürekli savaşım verdi. 1955’lerde yaşanan göç dalgasından sonra, şehirler boşalmıştı. Aydınlar, öğretmenler ,mühendisler vs. Türk halkının elit kadrosu göç etmişti. Kalanlar tekrar hayata sarılmak zorundaydı. Giden gitmişti ama göçten açılan yaraları sarmak hiç kolay değildi…Göçten kalan boşlukları doldurmak görevi elbetteki yeni gelen genç kuşağa düşüyordu.İşte Şakir Maksut bu ikinci kuşak gençler arasındaydı. Artık onları büyük işlerin beklediğinin farkındaydı. Lise’den mezun olur olmaz, gazetecilik hayatına başlamıştı. Uzun yıllar sürecek çetin bir mücadele bekliyordu kendisni. Buna hazırdı tabii.Gazetecilik onun için biçilmiş bir kaftandı.Mesleğini çok sevmişti. Üstelilkte o dönemde gazetecilik çok etkili bir meslekti. Gazetecilik aslında kişinin siyasi hayata girmesinde bir başlangıç noktasıydı. Böylece önce gazetecilik yaptı sonra da siyasete girdi.
Şakir Maksut’u ilkokuldayken ilkez tanımıştım.Radyo gazetecisi olarak Mamuşa’ya gelmişti. Omuzunda kocaman bir teyp…Çocuk yayınlarına reportaj hazırlıyordu.Öğretmenim beni seçmişti. Ortaboylu, bedeni ve yüzü düzgün, pırıl pırıl bir gençti. Sorular yaptı, cevap verdim. Hiç unutmam,”büyüyünce ne olmak istersin” diye sormuştu. Ne yalan söyleyeyim, bir gazeteci olmanın gururlu tavırlarından etkilenmiştim ki, ” gazeteci olmak isterim” diye cevap vermiştim. Saçımı okşadıktan sonra, ”çok iyi, kimbilir belki de meslektaşım olursun” demişti…
E hayat bu…İnsanın ne olacağını bilemesiniz ki…Öyle de oldu. Ünüversiteyi bitirdikten sonra, gazetecilik hayatına başladım. Bir fırsatta hatırlattım kendisine. Biliyor musun dedim, bana ne olmak istersin diye sormuştun, gazeteci diye cevap vermiştim .Gülümsedi. Unutmuştu tabii. Ama bizimle gurur duyuyordu. Sonra onu daha yakından tanıma fırsatını buldum. Önce Priştine radyosunda görev yapan Şakir Maksut, bsonra televizyona yönetici olarak geçmişti. Gazetecilik mesleği dışında sürekli siyasete ilgi göstermişti. İyi bir siyasetçiydi. Önemli görevlere gelmişti. Milletvekili,Enformasyon bakanı…
Radyo-televizyonda gazeteci olarak çalışmaya başladığımda daha çok yakınlaşmıştık. Konuşmayı seven biriydi. Hep halktan bahsederdi, ne yapalım, ne yapmamız lazım, haklarımızı nasıl savunalım, Türk halkının geleceğini masaya yatırırdık hep. Çalışkan,faal,eleştiren,ama dinlemeyi de bilen bir insandı. Herkesi anlamaya çalışırdı. Eleştirilere zaman zaman kızardı ama asla kin tutmazdı…Hiç kimseyle küs değildi. Hiçkimseye zarar verecek tavırlar serglememişti. Yüzüne vurarak dobra dobra konuşur ve daima dik dururdu. Dürüstü, asaletliydi. Onun o asaleti ve dürüstlüğü saygınlığını artırmıştı. Bugünkü siyasetçilerden çok farklıydı. Şahsi çıkar peşinde hiç olmadı. İki odalı bir evi dışında başka varlığı yoktu. Mesleğine tutkun, halkına aşinaydı. Halkımızı, aydınlarımızı ayrıştıran değil, barıştırandı. Günümüzde yaşanan ayrımcılıklar onu de üzüyordu. Bizim bir olmamız şartır diyordu. Bugünkü siyasetçilerimiz ne yaptıklarını bilmiyorlar…Düşünce farklılıkları olabilir…Bu doğaldır. Ama hoşgörülü olmak gerekir. Herkesi kucaklamak gerekir. Siyasetçilerimizin bunu yapmaları gerekir.
Otuz yıl çıkan TAN gazetesine müdür atandığı zaman bunu kanıtlamıştı.Yeni görevini tebrik etmeye gitmiştim. İlk işimiz barışmak, kavgalara son vermek ,birlikteliği sağlamak olmalı demişti .Öyle de davrandı. Her gittiğimizde bundan bahsederdi. Eskiden ayrımcılığa mahal veren bazı olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve hataları telafi etmemiz lazım. Bunları telafi etmeye kararlıydı. Göreve gelir gelmez aydınları topluyor, onlarla sürekli danaşıyordu, olumlu olumsuz fikirlerini dinliyordu. Çevren dergisiyle ilgili bazı anlamsız çekişmeler vardı. Bunları aşmak istiyordu. Yazarları dinledikten sonra, muhalefette olanları tatmin edebilmek için ÇIĞ dergisni çıkardı. Buyurun dedi, işte size de bir dergi, hangisine yazarsanız yazın, yeterki birbirinizi kırmayın. Böylece Türk halkı bir dergiyi daha kazandı.
Bir görüşmemizde bana ,gazeteye yazmanı istiyorum dedi. Köşe yazarlığı teklif etti. Onun sayesinde iki yıl köşe yazarlığı yaptım. Herkesi teşvik ediyordu. Herkese fırsat vermeye çalışıyordu.Tan gazetesi tam düzene girmişti ki, kendisine hükümetten yeni bir teklif gelmişti. Enformasyon bakanı…İkircimlik içindeydi. Gitse ne olur,gitmesse ne olur…Yine aydınlardan fikir alıyordu. Görüştüğümüzde, beni de sormuştu, Nuhi’ciğim ne dersin, gitsem mi, gitmesem mi bu göreve…Gönlüm gitme der demiştim. Bu görevin çok önemli. Tan gazetesi bizim için önemli. Ama sen bilirsin yine de…Bilmiyorum, kararsızım diyerek cevap vermişti. Teredüt içindeydi .Çünkü hakikatten çalkantılı bir dönem yaşanıyordu. Öyle yüksek görevlerde bulunmanın tehlikesi büyüktü. Halkımıza daha çok faydalı olur diye gitmişti. Enformasyon bakanı olmuştu. Ancak o dönemin çalkantıları, kargaşası onu da etkilemişti. Gelişmeler her gelen gün daha çok savaş ihtimalini güçlendiriyordu. 1999 yılında savaş patlak vermişti. Ve bir çok yöneticinin gibi onun da siyaset kariyeri sona ermişti.
Savaş sonrasında siyaset arenaya yeni kadrolar gelmişti. O sancılı dönemden sonra tekrar yaralar sarılırken yeni seçilen kadrolar çalışmaya başlamıştı. Merhum ne siyasete ne de başka bir oluşuma katılmamıştı. Yeni siyasetçilere destek veriyordu. Karışmasa bile doğal olarak halkımızın kaderini düşünüyordu. Bazı anlamsız gelişmelerden üzgündü,kırgındı. Bir kenara atılıp unutulmanın üzüntüsnü yaşıyordu. Haklıydı bu konuda. Halkının uğruna onca yılını vermiş bir aydın olarak bu tür unutulmuşluğu yaşamayı hak etmemişti. Bence hiç olmazsa zaman zaman danışılması gerekirdi kendisiyle.
Şakir Maksut’un çok yönlü faaliyetleri vardı.Gazetecilik ve siyasetten başka,halkımızın kültür ve sanatını yaşatmak uğruna yapılan bütün faaliyetlerde yer almıştı.”Gerçek” kültür ve sanat derneğinde yöneticilik bile yapmış bir siyasetçiydi.Örf,adet ve geleneklerimizin korunmasını çok önemsiyordu.Biz eğitim ve kültürümüzle ancak ayakta kalabiliriz diyordu.Bu sloganıyla özellikle genç kuşakları etkilemeye çalışırdı.Dernekte tekrar yöneticilik yapması teklifi yapılmştı kendisine.Hayır,diyordu.Gençlerin yolunu açmamız gerek.Ben dışardan her türlü destek vermeye hazırım diyordu.
27 Temuzda Altınolukta dinlenirken ani bir rahatsızlığa kalbi yenik düştü.68 yıllık bir ömür son bulmuştu.Allah rahmet eylesin,toprağı bol olsun,allah aile yakınlarına ve dostlarına sabır ve uzun ömürler versin.Şakir Maksut,Türk halkı tarafından çok önemli bir aydın olarak yaşayacaktır.
Nuhi Mazrek
LDK CUMHURBAŞKANI ANLAŞMASININ SAYGILANMASINDA ISRARCI
ARNAVUTLUK’TA AKRAN ŞİDDETİ PROTESTOSU
BALKANLAR’IN GELECEĞİ TİCARETLE ŞEKİLLENECEK
İSTANBUL EĞİTİM ZİRVESİ 2024 DÜZENLENİYOR
ÜSKÜP’TEKİ FESTİVALDE TÜRK ÇAYI TANITILDI
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.