Kosova’da Türk dilinde eğitim 70 yılını doldurdu geçen yıl.
Türkçe eğitimin yapıldığı okulların açıldığı 1951 yılı, Kosova’da Türklerin geleceği açısından bir milattır.
Kosovalı Türklerin dimdik ayakta durmasında en büyük katkısı olan Türkçe eğitim başlamıştır.
70’inci yıldönümünde Türkçe eğitimde yaşanan olumlu gelişmeler, toplum olarak memnuniyet duymamıza vesile oluyor.
Kosova’da Türk halkının varlığını sürdürebilmesi için can damarlarından biri olan Türkçe eğitim, çoktandır hak ettiği öneme sahip olması açısından, üzerinde sürekli olarak durulmasını gerektiren alanlardan biri şüphesiz.
Kosova’da Türk halkının ayakta kalabilmesi, varlığı ve kimliğini yaşatmasının tek yolunun sağlam , kaliteli ve çağdaş bir eğitim- öğretim sürecinden geçtiği bilinciyle hareketle, 1951 yılını takip eden yıllarda belli aralıklarla Priştine, Prizren, İpek, Mitroviça, Vıçıtırın, Mamuşa ve Gilan’da Türkçe sınıflar açılmış, Türkçe eğitimin temelleri atılmıştır.
Priştine’de Türkçe eğitimin filizlendiği yıllarda o dönemlerde “Vuk Karaciç” şimdi ise “Elena Gjika” ismini taşıyan ilköğretim okul müdürü şimdi merhum olan Ali Aksoy 10 Ağustos 1991 yılında Tan gazetesine verdiği mülakatta, 1951 yılında Türkçe eğitimin başladığı dönemi ve Türkçe eğitim görme heyecanı ile eğitim şartları hakkında şunları belirtmiş. 1999 yılında yayın hayatına son verilen Kosovalı Türklerin tarihinde en önemli ve en köklü gazetesi olan Tan gazetesinde “Takdire Değer Başarılar Elde Edildi” manşetini taşıyan söyleşiyi aktarıyoruz.
Tan: ‘Kosova’da yeniden Türkçe eğitim ve öğretimin başlangıcından beri eğitimle iç içesiniz, Türk dilinde eğitimin yeniden başlaması devrini kısa çizgilerle özetler misiniz, yani Priştine’de ilk olarak Türkçe eğitim hangi okullarda ve nasıl başladı?
Ali Aksoy: Kosova’da ve dolayısıyla Priştine’de Türkçe eğitim ve öğretim 1951 yılı Nisan ayının ortalarında başlar. Okulumuzun normal çalışmaları ancak 1951/52 öğretim yılının Eylül ayında tam teşekküllü sayılan şu okullarda -“Vuk Karaciç” ilkokulu, Kilim Mektebi binası ve “Emin Duraku” ilkokulu binasında başlar. Çalışma şartları bir hayli ağır ve elverişsizdi. Normal bir eğitim ve öğretim için gereken kalifiyeli öğretim kadrosundan ,araç ve gereçlerden yoksunduk. Ancak, istek, irade ve moralimiz yüksekti.
Tan: Başlangıçta Türk dili üzerine eğitim ve öğretim için gereken kadro nasıl sağlandı, yetiştirildi, anlatır mısınız?
Ali Aksoy: Herhangi bir okulun normal çalışabilmesi için gereken en önemli unsurlardan biri öğretim kadrosudur. Bu önemli koşul yerine getirilmeden bir adım bile ileri gidilemez. Okullarımızda tedrisat başladığı sırada tek bir kalifiyeli öğretmenimiz vardı, bunun yanı sıra derme çatma kişilerden oluşan geçici kadromuz vardı. Aynı, yılın, yani 1951’in yaz ayları esnasında, Üsküp’te Türk dili üzerinde ders verebilecek öğretmenler içim Pedagoji Kursları örgütlendi. Bu tür kurslar her yıl yaz aylarında 2-3 ay süreyle örgütleniyordu. Bu, kurslar sayesinde ,ilkokullar için gerekli olan öğretmenler yetişiyordu. Şimdiye kadar bu alanda durum böyleydi ,şimdiden sonra nasıl ve nice olacağı belli değildir. Çünkü, bilindiği gibi öğretmenlerin çoğu Türkiye’ye göç etmiş ve ne yazık ki bu süreç gün-bugün devam etmektedir. Bu ise bizim için bir talihsizlik ve aynı zamanda acı bir gerçektir. Öğretmenlerimizin bir kısmı da emekliye ayrılmak üzeredir. Bundan böyle Türkçe eğitim ve öğretimin ihtiyaçlarını tatmin edecek kaynakları nerede bulacağız?!…
Tan: Türkçe eğitim ve öğretimin en güçlü ve en verimli yılları hangi yıllara isabet ediyor?
Ali Aksoy: Türkçe okulların açılmasından itibaren,yanil951’den 1956 yılına değin devamlı surette bir ile\!9me, gelişme ve yükselme (her bakımdan)kaydedilmiş, takdire değer başarılar elde edilmiştir. Ancak yukarıda belirttiğim tarihten sonra, yavaş yavaş bir gerileme, bir soğukluk aldı yürüdü. Bunun da başlıca sebebi, bu yerlerden kitlevi bir halde Türklerin göç etmesidir. Bu darbe tarih boyunca yediğimiz en acıklısı ile en üzücüsüydü. Atalarımızdan miras kalmış, doğmuş ve büyümüş olduğumuz bu güzelim yerleri terk etmek, bu yerlere arka çevirmek, işlediğimiz günahlarımızın en büyüğüdür. Gönü arzu eder ki ülkemizin bulunduğu bu durum bir an önce istikrara kavuşsun. ”
Tan:Halen Tiirkçe eğitim ve öğretime karşı halkımızın ilgi derecesi nasıldır?
Ali Aksoy:Evet, ilgi var diyebiliriz. Amma bu konuyu gerçek yüzüyle ele alırsak, pek o denli iyimser sonuca varamayız. Çünkü, arada hala çözümlenememiş bazı sorunlarımız var. Mesela, ilk ve orta dereceli okullarımız için gerekli olan öğretmen kadrosu ve ders kitapları sorunu çözümlenmedikçe, öğretmenlerin yetiştirilmesi için sağlam kaynaklar bulunmadıkça ve okullarımızda dikte yöntemiyle tedrisat yapıldığı müddetçe, okullarımızdan daha fazla bir başarı beklemek boşunadır.
Tan: Kosova’da Türk dilinde eğitim ve öğretimin daha da güçlendirilmesi için, sizce daha neler yapılmalıdır?
Ali Aksoy: İlk ve orta dereceli okullar için, her branştan kalifiyeli eğitim kadrosunun yetiştirilmesiyle ilgili kaynağın bulunması ve aynı zamanda, bütün dersler için ders kitaplarının basılması gereklidir.
Tan: Türkçe okulların geleceğine nasıl bakıyorsunuz?
Ali Aksoy: Ülkemizin genel durumuyla aynı orantıdadır. Bu konuya gerçekçi bir gözle bakmak gerekir. Eğer yukarıda ileri sürdüğüm koşulla (öğretim kadrosu ve ders -kitapları) yerine getirilirse, okullarımızın geleceği umut verici olabilir. Aksi taktirde okullarımızın sürdürülmemesine ve halkımızın da soy kırımına hedef olmasına yol açılabilir.
Tan: Öğretmenlik yıllarınızdan kalan anılarınız tabii ki çoktur, bunlardan bize bir yada birkaçını anlatır mısınız?
Al, Aksoy: Okullarımızın en randımanlı döneminde yani 1955 yıllarında öğrencilerin sayısı zirveye ulaşmıştı. Bunun aksine öğretmenlerin sayısı hafif bir azalma, bir düşüş hissediliyordu. Priştine çevresindeki köylerde Arnavut asıllı çocukların okulumuza akın etmesi , yeni okullarımıza kayıt olmak için ebeveynleriyle birlikte başvurmaları, çözümlenebilmesi imkansız olan bir sorun yaratmıştı. Bir yandan öğretmen sayısındaki azalış, diğer yandan da yer darlığı, dershanelerimizin yetersizliği başımıza dert açmıştı. “ Günün birinde Pakaştitsa köyünden bir köylü, sözde öteden beri babamı tanıyormuş, oğlu ile birlikte daireme geldiler. Bir iki etmeden söze başladı: “işte oğlum, işte ben, işte oğlumun eti senin, kemikleri ise benimdir. Oğlumun Türkçe öğrenmesini istiyorum. Merhun babanız Hacı Cemal’in hatırı için bu oğlu yazdırıver Türkçe okuluna. “ Peki oğlunuz Türkçe konuşabiliyor mu? Hayır tek bir söz bile bilmiyor. Zaten aile etrafımızdan biri Türkçe konuşabilseydi, bu iş buraya kadar gelmezdi. Biz, aile efradımızla birlikte Türkiye’ye göç etmek istiyoruz. Pasaport alabilmek için aile etrafımızdan birisinin Türkçe bilmesi gerekiyormuş. İşte oğlumun Türkçe öğrenmesinin başlıca sebebi de budur. Sen bu isteğimi yerine getirmek istemesen daha yüksek makamlara şikayet eder başına dert açabilirim .” dedi ve uzaklaştı.
MİLLETVEKİLİ KERVAN’DAN, TÜRKİYE’DE OKUYAN KOSOVALILARA 100 EURO’LUK DESTEK TALEBİ
BALKANLAR’IN GELECEĞİ TİCARETLE ŞEKİLLENECEK
İSTANBUL EĞİTİM ZİRVESİ 2024 DÜZENLENİYOR
ÜSKÜP’TEKİ FESTİVALDE TÜRK ÇAYI TANITILDI
HIRVATİSTAN SAĞLIK BAKANI BEROS YOLSUZLUK ŞÜPHESİYLE GÖREVDEN ALINDI