Birkaç gün önce Priştine Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Şarkiyat Bölümün başkanı sayın Dr.Abdullah Rexhepi’den ilginç bir davetiye geldi. Davetiyede şunlar yazıyordu:
Sayın Prof. Dr. İrfan Morina
23 Mayıs 2023 tarihinde (Salı günü)saat 10:00’da Filoloji Fakültesi İdriz Ajeti Salonu’nda gerçekleştirilecek olan Şarkiyat Bilimleri Anabilim Dalı’nın kuruluşunun 50. yıl dönümü kutlamalarına davetlisiniz.
Açıkça söylemek gerekirse bu davetiye beni hem onurlandırdı hem de duygulandırdı. Duygulandım çünkü 50 sene önce kurulan bu Bölümün ilk kuşak öğrencileri arasında ben de bulunuyordum.1973 yılında Priştinedeki Oryantalistika Bölümünü Prof.Dr.Hasan Kaleşi kurmuştu. Arapça,Türkçe ve Farsça’nın okunacağı ve okutulacağı böyle bir bölümü o dönemde Tito Yugoslavyasında Priştine Üniversitesinde açmak pek de kolay bir iş değildi. Hasan Kaleşi hocamız kendi otoritesini ve saygınlığını masaya koyarak bu işi yapmayı başardı. Çünkü,Hasan Kaleşi Priştine’de Arnavutça, Belgrat’ta Sırpça, Ankara’da Türkçe, Münih’te Almanca, Roma’da İtalyanca, Kahire’de Arapça, Sofya’da Bulgarca, Üsküp’te Makedonca konuşan ve yazan çok yüksek otoritesi olan büyük bir bilim adamıydı.
Bana gelince Prof. Dr. Hasan Kaleşi’nin adını daha önce de duymuştum ama onunla ilk defa 1973 yılında Üniversitede okumaya başladığımda tanışma fırsatım oldu. Kaleşi hocam büyük özveriler sonucunda 1973 yılında Priştine’de Felsefe Fakültesi bünyesinde Şarkiyat Bölümünü açmıştı. İlk yılda Arap dili, Arap edebiyatı ve Oryantal filolojisi derslerini okutuyordu. Ders açıklaması muhteşemdi. Bir kelime üzerinde dakikalarca yorum yapıyordu. O güne kadar Arapça kökenli olduğunu zannettiğim ve Kuran-ı Kerimin ilk suresi olan İkre bi-ismillah da “kalem” kelimesinin Arapça olmadığını, Arapça ’ya Yunancadan “kalamos” tan geçtiğini, daha ötelere de gidip Yunanca ’ya da ait olmadığını, Yunanca ‘ya Süryaniceden girdiğini açıklarken ben şahsen hayran kalmıştım. O güne kadar bir kelimenin kökeni hakkında bu kadar teferruatlı açıklama yapana, bu kadar derinlere inene pek rastlamamıştım. Diğer taraftan günler ilerledikçe onun kişiliğini ve karakterini de daha yakından tanıma fırsatım oldu. Prof. Dr. Hasarı Kaleşi uzun boylu, yakışıklı, bilgiç bir kişiydi. Çekiciliği vardı, karizmatikti. Her şeyden önce bir Üniversite profesörünün unvanı ona her şeyi ile yakışmıştı. Üniversite binasında, bilimsel toplantılarda, kongrelerde ve uluslararası sempozyumlarda yer alması, sadece dikkat çekiciliğiyle değil, aynı zamanda kapsamlı ve ansiklopedik bilgisi ile de iz bıraktı. Bilime tutkundu, aşinaydı, tavırları sarsılmazdı, bilimsel sorunlara yaklaşmada cesurdu, doğası gereği patlayıcıydı, ne kadar acı olursa olsun gerçeği söylemekten çekinmeyen biriydi.
Dünyanın birçok diline hâkim olmasına rağmen hoca günümüz Türkçesiyle yazmaya cesaret edemiyordu. Buna şahsen tanığım. Evet, Osmanlı tarihine, kültürüne ve medeniyetine aşinaydı, bilgi açısından bu sahada ender bir kişiydi. Ne var ki yeni Türkçe yani günümüz Türkçesi onun için bambaşka bir meseleydi. Dolayısıyla Sırpça ve Arnavutça yazdığı makalelerini hep tercümeye verirdi, kendisi yazmaya kalkışmazdı.
Hasan Kaleşi’nin kısa biyografisi:
7 Mart 1922’de bugün Kuzey Makedonya Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Kırçova’ya bağlı Sırbiça köyünde doğdu. Babasından Arapça ve dinî ilimlerle ilgili dersler aldı. Üsküp’teki Kral Aleksandar Medresesi’nde altı yıl okuduktan sonra iki yıl Priştine Lisesi’ne devam etti. Yükseköğrenimini Belgrad Üniversitesi Filoloji Fakültesi Doğu Dilleri Bölümü’nde yaptı (1946-1951). Fakültede iken Fehim Bayraktareviç’in ilgisini çeken Kaleşi onun yönlendirmesiyle Arap Filolojisi dalında çalışmalara başladı ve bu hocasına asistan olarak tayin edildi (1952). Yüksek lisans ve doktora tezlerini Yugoslavya’daki Arapça Vakıf Belgeleri üzerine hazırladı. 1965 yılında ihtisas amacıyla gittiği Hamburg’da Annemarie von Gabain ile birlikte Türkoloji kürsüsünde çalıştı. Almanya’dan döndükten sonra Priştine Albanoloji Enstitüsü’nde üç yıl uzman olarak bulundu (1967-1970) ve ardından Priştine Üniversitesi Felsefe Fakültesi Tarih Bölümü’nde hoca olarak göreve başladı. Aynı fakülte bünyesinde Doğu Dilleri (Oryantalistik) Bölümü’nü kurdu (1973).Bu bölümde çalışmalarını sürdürürken 19 Temmuz 1976’da vefat etti.
Hasan Kaleşi, benim hocamdı. Onun bende hakkı çoktur. Ödemem mümkün değildir. Küçük hediyeler verildiğinde “Çam sakızı çoban armağanı” derler ya…işte onun hakkında hazırladığım bu kısa makalenin de rahmetli hocamın aziz hatırasına bir küçük hediye bir hediye-i nâçizâne olmasını arzu ediyorum.
Prof. Dr. İrfan MORİNA
TİKA’DAN GOJİ BERİ VE ÜZÜMSÜ MEYVE ÜRETİCİLERİNE DESTEK
İSTANBUL EĞİTİM ZİRVESİ 2024 DÜZENLENİYOR
ÜSKÜP’TEKİ FESTİVALDE TÜRK ÇAYI TANITILDI
HIRVATİSTAN SAĞLIK BAKANI BEROS YOLSUZLUK ŞÜPHESİYLE GÖREVDEN ALINDI
BALKANLAR’DA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ VE TÜRKOLOJİ SEMPOZYUMU SARAYBOSNA’DA BAŞLADI