( “NeDeN , yukarıya İnİyOrUz “ **** öyküler dizisinden )
Uzun bir yolculuğa çıkmak umuduyla sabah güneşi beni uğurluyor gibi ısıtıyor yüzümü. Elimde bavulum yıpranmış olsa bile bir gömlek , çorap ve elyazısı ile dolmuş taşmış defterleri taşımaya yetiyor.Üstüme bakıyor gayet iyi görünüyorum , ayaklarımdaki ayakkabılar eski olsa bile iyi görünüyor. Pantolanlar bütün gece yatak altı ezilme sonrası ütüden yeni çıkmış gibi bir hali var , ceketimin ceplerinin her biri dopdolu , tombul tombul gözüksem bile gayet iyi şık bir görünüş yolculuk biletiminde indirim yapmaya yardımcı olacak kanısındayım .
Uzaklara boşa bakıyor tirenin gelişini müjdeleyecek dumanı görmek umuduyla. İstasiyon duvarında kocaman bir saat var , akrepleri hiç kımıldamıyor gibi duruyor , zaman durmuş .İki yaşlı dört genç ve bir sürü küçücük çocuklarla birlikte tek başımıza gibiyiz mujdeleyeci dumanı beklerken Balkanların zincirlenmiş dağ eteklerinde bir kasabanın tiren durağında.
Çocuklar koşup koşuşturuyor etrafımızda yolculuğa çıkıcaklar diye mutluluk içinde etraftakilerine , gelecek mi ? ne zaman gelecek ? diye sorarak. Sorunanlar gülümseyerek gelir gelir nerdeyse gelir bak karşıdan dumanı görürü görmez geliyor geldi olacak. Yaşlı adam yumuşak şefkat dolu sesi ile katılıyor sohbete , dumandan önce tiren sesi duyacaz , sesten sonra dumanı , dumandan sonra tireni görecez. Görmekle de bitmeyecek gördüğümüz andan itibaren tiren yavaş yavaş büyüyecek , kocaman bir duman püsküretn demir at gibi duracak tam burda , bizim önümüzde.
Çocukların , atı mı bekliyoruz sorusuna cevap yok.Demir atı mı ? Duman fışkıran demir atını mı bekliyoruz sorusuna yaşlı nine yanık sesi ile kara tireni bekliyoruz oğlum,diyor. İnsanları ayıran bir okadar da birbirlerine kavuşturan , gurbetlere götüren , gurbetten getirtmeyen kara tireni bekliyoruz.
Ceplerimin birinden hemen kalemi çıkartıp yırtık pırtık bir kağıdın üzerine not alıyorum . Kara tiren kömürden , dumandan kapkara oluşundan adını değil de , gurbeti anımsatığı için kara adı verilmiş olabilir mi yazarken uzaklardan tiren sesi duyar ardından dumanını görür eni sonunda gelip tam önümdeki raylar üstünde durır tiren .
Herkes telaş içinde zaman kaybetmeden , kaçırmamaktan korkarak tirene biner . Tirene biner binmez daracık uzun bir koridorun her iki tarafında tahtadan yapılmış rahlelerin birinde boş yer görünce ,bavulumu rahlelerin üzerinde tahta rafa yerleştirirken tiren hareker atmeye başladı . İki defa öne doğru eğilterek oturtu yerime , oturma mecburiyetinde biraktı doğrusu.
Pencereden dışarısısını seyretmeye başaldım , evleri gördüm sonra ağaçlar dizlimeye başladı tiren hızlandıca da elektrik direkleri gözlerimin önünden hızlanarak geçmeye başladı. Bir an sanki direkler hareket ediyor de tiren duruyor gibi hisine kapıldım. Döndüm etrafıma bakmaya demir tekerler üzerinde oturtulmuş tahta rehleler ile donatılmış odanın içini gözetlemeye başladım . Sanki her ırktan , dinden , cinsten insanlarla dopdolu bir kutunun içindeyiz. Bunlar yetmiyor da hayvanlar bile var , kuzusu keçisi domuzu allaha şükürler olsun ki eşek yok , yada ben görmüyor , göremiyorum.
Bilet kesen , var olan biletleri kontrol eden adama buralarda kondukter dediklerini önceden öğrenmiştim , üniformasıyla kafasındaki ulusal tiren yolları logosu olan kaçketiyle polislerden bile farkı olmayan görünüşüyle dumanlar içinden belireverdi . Girer girmez hemen biletleri kontrol etmeye başaldı . Titizlikle küçücük karton parçası olan bileti kontrol etikten sonra elinde özel bir el makinasıyla kartonu-bileti deliyordu.Delik biletin kullanılmış , bu yolculuktan sonra geçersiz olduğunun işaretiydi. Delikli tiren bileti geçersizdir notunu almadan izlemeye devam etim. Bileti olmayan yada yanlarında geçersiz , delikli bileti olanlara da bilet kesiyor parayı alıp para üstünü tek tek sayarak geri veriyordu. Bana yaklaştıkça cebimdeki paranın yeterli olup olmayacağı korkusuna kapılsamda yüzümün ifadesini hiç dğiştirmedim. Biletiniz lütfen dediğinde yok dedim nereye sorduğunda sonuna kadar cevabı aldı ve bileti kesmeye hazırlanırken kaç para diye soruma hiç cevap vermeden bileti uazatı bana doğru .İndirim yapmak umuduyla ben , benim babam , biz anlatmak çalışırken adam sert bir yüz ifadesiyle buyrun ,dedi .Parayı lütfen dedi. Baktım bilete gayet pahalı ama yapacak bir şey yok . Tamam dedim cebimden parayı çıkartıp verdim. Para üstü sende kalsın diyecektim de adamın sert yüz ifadesinden çekindim. Para üstünü v erdi , karşımdaki yolcuya dönerken de , kravadından utanmıyor indirim istiyor beyefendi diye mırıldandı . Elimdeki kalemle not aldım . Buıralarda gömlek kravat giyene indirim yapılmıyormuş.en azından tirendekiler yapmıyormuş.
Yine pencereden dışarısını seyretmeye başaldım . Başladım da başlamasına etrafımdan çeşitli kokular gelirken devam etim bakmaya bir dışarı bir karşımdaki bir sağımdaki bir solumdakine .Zaman ilerledikçe hisetmeye başladığım koku öyle bir hal aldı ki midem bulanmaya başladı. Peynir mi desem , bozulmuş yumurta mı desem , insan , hayvan kokusu mu , kokuşmuş kuru et mi desem bilemiyom .Kokuların karışımı bu , çözemiyorum hepsi birbirine girmiş acaip bir karışım kokusu var etrafta. Cebimdeki kuarabiyeleri bu ortamda yeyemeyeceğim , tek bildiğim ve yapaliceğimde bu, daha iyi aç kalayım dedim kendi kendime.Yolculuk uzadı , uzamaz mı , kireçlenmiş her beyaz evin önünde tiren durduktan sonra uzamaz mı .
Uzun yolcuk sonrası yorgun düşmüş , tirenin duracağı ilk istasiyonuda inip bu bitkinliği atmam gerek üzerimden dedim .Tiren tekerlerinden gelen ses yorgun vucudumu okşuyor kulaklarıma nini söyler gibi uykuya zorluyordu. Karşımdakiler saatlerdir uyuyor zaten .Sigara , evet cebimde bir tanesi vardı onu yakıp içeyim dedim en azından bu koku karmaşısına benim de bir katkım olsun . Sigaramı yaktım , yakmasına yaktım da ağzımdan , sigaradan duman çıkışını görme şansım yok . Ortam yanık komür , sigara dumanıyla karışmış insan hayvan , peynir yumurta kokuları sentezleşmiş haliyle ne sigaramın dumanını nede tadını almama izin veriyordu. Lanet olsun bu sigaraya , dedim pencereyi açıp dışarı fırlartım izmariti. Su içeyim dedim , kömür tadını almış suyu zor yudumladım.Tiren yavaşladı inip inmeyeceğime karar veremiyor yarı yamalak oturuyordum yerimde. Dışarıya bakıp burası neresi diye çözmeye çalışırken yanından geçtiğimiz evin balkonu – bolkandaki çiçekler gözlerimi aldı. Bir sonraki ev de aynıydı , bir sonrakinin bahçesi bile vardı aman aman ne çiçekler ne bahçe derken fırladım yerimden . Hareket halinde bavulumu alıp bu güzelikleri kaçırmamak amacıyla fırladım tirenden.Bir de ne bakayım herkes inmeye başladı ,son durakmış meğer , devamı yokmuş .Raylar buraya kadarmış, son durakmış.
Elimdeki bavulla istasiyondan çıkan tek yollu izleyerek yürümeye başladım. Köfte kokusu geldi burnuma Burun deliklerinden beynime ulaşınca okşamaya başladı gibi midemi, beni daha hızlı adımlar atmak mecburiyetinde bırakarak , küçücük bir köftecinin önünde kurulan kırık dökük sandalyeye oturtu. Sandalye sallanıyor masa her an düşecek gibi görünse de ben hayatımın en güzel köftelerini afiyetle yemeye başladım .Yemek keyfini daha iyi hisetmek amacıyla yavaşladım yemeğe. Her aldığım lokmadan sonra başımı kaldırıp etrafa bakınıyordum. Sol tarafımda ki evin bahçesi çok güzel , bahçeden çıkan merdivenlerin her birinde saksı çiçeği var , yetmedi diye her katın balkonu çiçeklerle dopdolu. Çiçeklere bakarken köfte yemenin mutluluğunu yaşıyor, burası cennet olması olması gerek hisinden alıkoyamıyordum kendimi.
Hesabı görmeye seslendiğimde ufacık bir dükkandan çıkan köfteci dükan içi çiçeklerin yanından geçerken zorlandı. Dükkan küçük yer yok ama çiçeklere , saksılara yer bulmuş oturtmuş onları camın kenarına. Para üstünü bana verirken bu çiçekler ne diye sorduğumda bana sardonya ve telli yaprak cevabını verdi. Not aldım sardonya – telli yaprak çiçeği. Not alışımı gören köfteci , yazacaksan dahası da var onları da söyleyeyem mi diye seslendi. Başımla evet işaretini görünce oturdu yanıma ve durmaksızın hızlı bir şekilde anlatmaya başladı.Konuştuğum dilli Türkçe konuşuyor da ,başka bir ağızla , başka bir şivede konuşuyordu anlamaktan zorlandığımda araya girip açıklamaları alıyor not defterime yazmaya devam ediyordum. Yaz yaz bitmez derler ya , bitmiyordu işte . hayatımda bu kadar çiçek türünün bilindiği , yaşatıldığı yeri ne gördüm ne duydum. Köfteciye yeni bir müşteri gelmesiyle köfteci mecburen yanımdan kaltı. Bende anlatıkalarından hisetiğim sonucu yazmaya başladım
Çiçek : Bir bitkinin üreme organlarını taşıyan çoğu güzel kokulu renkli bölümü .
Bura topraklarda avluyu pencereyi balkonu odayı süsleyendir çiçek.Her türlüsü var ,var da var. Bombone çiçeğinden muhabet ,küpe, sardonya, sakız, ceylan çiçeğine kadar var. Katmerlisi var küpe çiçeğinin.Telli yapraklısı bile var . Hanımlar göğüs gerer çiçekleriyle , beyler kahve keyfini çıkarır çiçeklere bakarak , dede nineler çiçekleri sularken konuşur onlarla. Burda herkez çiçekle çiçek gibi yaşar hiç solmadan yüzlerindeki aydınlığı dudaklarındaki gülümseyişi eksitmeden.
Bu kasabada yüzümü aydınlatmak , kendimi , ruhumu yüceletmek adına bir süre değil ömür boyu kalmak inancıyla kendime yatacak , yaşayacak balkonlu , çiçek dolu ev bulmak umutlarıyla kasabaya doğru yüzüm ak dudaklarımda gülümsemeyi eksitmeyerek ilerliyorum .
Aralık 2012
Raif BUŞ
NATALİ VELİJAJ’DAN İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA AĞIR SUÇLAMA
ARNAVUTLUK’TA AKRAN ŞİDDETİ PROTESTOSU
BALKANLAR’IN GELECEĞİ TİCARETLE ŞEKİLLENECEK
İSTANBUL EĞİTİM ZİRVESİ 2024 DÜZENLENİYOR
ÜSKÜP’TEKİ FESTİVALDE TÜRK ÇAYI TANITILDI
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.