29 Ekim 2024 Salı
DEMOKRASİ’NİN ZAFERİ:15 TEMMUZ DEMOKRASİ VE MİLLİ BİRLİK GÜNÜ
UMUDUMUZ İVANOV....
TRUMP ENDİŞESİ...
Kimliğe Yeniden Sarılmak: Priştine Türk Gençlerinin Gelecek Mücadelesi
MECLİS 2025 YILI BÜTÇE YASA TASLAĞININ İKİNCİ OYLAMASI İÇİN TOPLANDI
Eğitim öğretim yılı başlayalı daha 1 ay olmamışken, kendi çocukluğum aklıma geldi. Henüz birinci sınıftayız, her şey yeni ve heyecanlı. O yaşlarda milliyet ve benlik kavramını henüz bilmiyorduk. Ta ki, azınlık olduğumuz için uğradığımız ilk akran zorbalığına kadar. Neden zorbalığa uğradığımızı anlamaya çalışırken yenileri gelirdi. Sokakta Türkçe konuşmanın garip bakışlara neden olduğu 2006 Priştine’sinde hala bir şey değişmedi. Peki ya biz?
Priştine’de eğitimini Türkçe tamamlayan herkes bilir ki, bu büyük bir mücadeledir. Olumsuz eğitim şartları, tüm gün anadilde konuştuktan sonra Arnavutça’da karşılaştığımız dil bariyeri, gelecek kaygıları… Lise bitti, kimimiz eğitimini Türkiye’de tamamladı, kimimiz burada eğitimine Arnavutça devam etti. Bilen bilir, her ikisinin de getirdiği zorluklar mevcuttur. Fakat burada anlatmak istediğim eğitim zorluğu değil, biz gençlerde oluşan milli kimliktir. Şüphesiz ki, yaşadığımız zorlukların milli kimliğimizin güçlenmesine katkısı büyüktür.
Bireyselde milli kimliğimiz çok güçlü, bunu biliyoruz. Peki ya bunun toplumumuza yansıyışı? Priştine’de Türklüğün yıkılmaz kalesini orta ve ileri yetişkinlik yaş grubuna mensup bireylerimizin temsil ettiği inkar edilemez bir gerçektir. Katıldığım her etkinlikte aynı kişileri görmek, istikrar ve inançlarını takdir etsem de, ait olduğum yaş grubu ve altı açısından üzüntü taşımaktadır. Peki ya biz gençler olarak neredeyiz? Neden bu yıkılmaz kalelerin bir parçası değiliz? Üzerine çokça düşündüğüm bir mesele bu.
Bunun temelde birçok nedeni bulunmakta. İlginizi çeker mi bilemem ama, biz gençler topluma küstük. Yıllarca emek verdiğimiz eğitimimizi tamamladıktan sonra koltuğunu bırakmayan, gençliğin getirdiği yeniliğe ve bilgilere açık olmayan bireylerden dolayı iş bulamadığımız için küstük. İş bulmanın, siyasi kollara yakınlıkla doğru orantılı olmasından dolayı küstük. Kosova’nın birçok önemli kurumunda yer alan temsilcilerimizin bizlere kulak vermemesinden dolayı küstük. Kosova’da milli kimliğimizin belkemiğini oluşturan bazı sivil toplum kuruluşlarının şahsi çıkarlar üzerine kurulmasına küstük. Bölündüğümüz ve asla bir araya gelemediğimiz için küstük.
Bizler çok fazla şeye küstük. Ama her küslüğün bir sonu vardır. Artık barışma zamanı… Bizler, geleceği şekillendirecek nesiliz. Ait olduğumuz kimliğe sahip çıkmalı, çağımızın getirdiği yeniliklere ayak uydurarak farkımızı ortaya koymalıyız. Bunun ilk adımını yakın zamanda atmak niyetindeyim. Dilerim ki, her yaş grubundan gençlerimiz bu adımları beraber atmama gönüllü olur, ve küstüğümüz bu değerlerimize farklı bir pencereden bakarız. Atamızın söylediği gibi ‘’ Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz’’.
İrem Kasap
29.10.2024
Bu günlerde bizi anlatan çok güzel bir ifade.
Bir pencere, bir sürü kapı.
Tek pencer ve tek kapı güvenlidir ve mahremiyeti korur! Bazen içinde çatlaklar oluyordu ama gereken müdahale yapılıp çatlaklar sıvazlanıyordu!
Tek kapıyı (rahat ticaret yapmak için) kitlediğinde, yeni kapılar açılacağını da umursamadılar.
Yeni kapılar zorunlu olarak açıldı!
Çok kapılı bir odanın ne mahremiyeti ne de güvenliği kalır maalesef.
Bu yüzden sayımlar bizim için çok önemli. 2011 Sayımlarındaki (Bizzat aktif görev aldığım) sayımızı muhafaza etmek ve daha güçlü çıkmak zorundayız.
Sonra oturup bu kapılar konusunu düzeltmeliyiz. Düzeltemezsek ne kapı kalacak, ne de pencere!
Bir de kapının girişine şu tabela asılmalı!
Ticaret yapmak isteyenler buraya giremez…
Çünkü bu işi ticaret kapısı olarak görenler, yarın herşeyimizi satabailirler!
Orhan Lopar
06.03.2024
TÜRKOLOJİ BÖLÜMÜNÜN GİZLİ KAHRAMANI…
Kosova’da varlıkları yadsınan Türklerin 1951’in baharında resmen kabulüyle birlikte, Türkçe eğitime destek amaçlı büyük bir seferberlik başlamıştı. Bugün de devam ediyor.
Geçmişte ilk, orta, yüksek ve üniversite kurumlarında Türkçe eğitimin daha başarılı olması için katkısı geçenlerin tümünü saygıyla anıyor, bugün hizmete devam edenlere merhaba diyorum.
Hizmet, katkı, destek adına her ne dersek, tüketilen bu çabaların gizli kahramanlarını unutmamak, gerekir.
trcasino
Bugün değerli öğretim görevlisi, üniveriste hocam ve yaş farkımıza rağmen dava arakadaşımız Priştine Üniversitesi Felsefe Fakültesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Yusuf Gülderen’i anmak istiyorum.
Otuz altı yıl önce Priştine Universitesi Felsefe Fakültesi’nde (bugün “Hasan Priştina” Universitesi Filoloji Bölümü) çalışmalarını sürdüren Türkoloji Bölümü’nün açılmasında çok büyük katkısı geçen gizli bir kahramandı.
Arşivimde 1986 yılında gazeteci olarak Fakülte Dekanı Hasan Mekuli ile Türkoloji’nin açılması konusunda yaptığım reportajı ve Türkoloji bölümnün açılması konusundaki engelelyici şu sözlerini “Türkoloji’yi okumak isteyenler, Üsküp’te okuyabilir. Açılması bizim için masraflıdır…” ve benim “O zaman Fakültedeki İngilizce bölümü de gereksiz. Mademki çevremizdeki ünüvesiteler de bu bölüm var…” yanıtımı bir daha okudum.
Açılması için ısrarlı çalışmalar çok yönlü devam ediyor, iki yıl sonra ancak alınan kararın uygulanmasıyla ilgili yeni seçilen Fakülte Dekanı Dr. Radivoje Kuliç ile reportaj (14 Şubat 1988, Tan Gaztesi) sırasında 1988/89 öğretim yılında bölümün açılacağını ve gerekli hayırlıkların yapıldığını öğrendim.
Öncesinde, Konsey’de oylanacak Türkoloji’ye “evet” kararının çıkması için büyük bir lobicilik çalışması yapanlardan biri de Gülderen Hocaydı. Bu kararın alınabilmesi için bazı Konsey üyeleri arkadaşlarıyla ve Konsey üyesi olanların çalışma arakdaşlarıyla özellikle “Alo Alo” restaurantında yapılan hararetli ve etkileyici yemekli sobetlerin şahidiyim.
Bugün, amansız hastalık sonucu 26 Ocak 1997 aramızdan ayrılan değerli tarihçi Prof. Dr. Yusuf Gülderen’in ölüm yıldönümüdür.
Dragaş’a bağlı Brod köyünde 13 Şubat 1945 günü dünyaya gelen Gülderen Hoca, çok geniş ailesinin Türk kökenli olduğunu kanıtlayan bilimsel çalışmasıyla, bana özellikle tarihteki olaylara bilimsel yaklaşım konusunda örnek olmuş, Balkanlar’a Türk boylarının daha 4. yüzyılda yerleşmeye başladıklarını, Makedonya’daki Komanova şehrini Kuman Türklerinin kurduklarını ve diğer önemli tarihsel bilgileriilk defa kendilerinden işitmiştim.
Bugün 300’e yakın Türkolog yetiştiren Türkoloji Bölümü, bir gizli kahraman olan tarihçi Prof. Dr. Yusuf Gülderen’i unutmayacaktır.
Aradan yıllar geçse de Gülderen Hocam gibi donanımlı tarihçi,dost ve alçak gönüllü bir insanı tanımış olmanın gururunu taşıyor, saygıyla anıyorum.
26 Ocak 2024
İbrahim Arslan/Kosova
Eskiden Türk dilinde eğitim veren Arnavut öğretmenler vardı. Hem yeteri kadar Türk öğretmen olmadığından hem de Arnavut öğretmenler Türkçe’yi bildiğinden ötürü bu kabûl edilebilir bir durumdu. Fakat bu öğretmenlerin çoğu eğittikleri Türk çocuklarını bilinçli yetiştirir, küçük öğrencilerine Türklük aşılardı.
Zamanla bu küçük öğrenciler büyüdü, büyüdükçe okudu, bazıları öğretmen oldu ve sıra onların öğrenci yetiştirmesine geldi. Artık okullarda Türk öğrencilerine ders veren öğretmenlerin neredeyse tamamı Türk’tü. Bu duruma hem Kosova Türk halkı hem de kendi yetiştirdikleri öğrencileriyle meslektaş olan emektar öğretmenler seviniyordu. Üstelik bu yeni nesil Türk öğretmenler sadece öğretmenlik yapmakla kalmıyor, farklı alanlarda da kendilerini gösteriyordu. Kimi bir sivil toplum kuruluşunda yönetici, kimi politika kulvarında başrol oyuncularından biri, kimi de bir örgütte üst düzey yetkiliydi. Üstelik tamamına yakını Türkiye’deki eğitim fakültelerinden mezun olduklarından hem Türk eğitim sistemini biliyor hem de yeniden şekillenen Kosova eğitim sisteminde rol alıyordu.
Ülkenin eğitim sistemindeki şartları istenen düzeyde değilse de, yetişen Türk öğretmenlerin Başöğretmen Atatürk’ün izinden gitmesi Kosova Türkleri için yeterliydi. Ne de olsa vakit gelir, varolan sorunlar da elbet aşılırdı.
Lâkin zamanla Türkiye’de yetişmiş bu Türk öğretmenlerin bazısında tuhaf düşüncelerin oluştuğu görüldü. Meselâ bu öğretmenler uzmanı olduğu ders alanının dışına sık sık çıkıyor, kendi gibi düşünmediği öğrencilerine önyargıyla yaklaşabiliyor, hepsinden öte, Türk millî benliğini aşılaması gerekirken farklı bir yol izliyordu. Üstelik aralarında evlâdını okula Türkçe göndermeyenler de vardı.
Bu her ne kadar kişisel tercih meselesi olsa da, bir Türk öğretmenin çocuklarına kendi anadilinde eğitim aldırmaması, mensubu olduğu milliyet ve meslek güvenilirliğini sorgulamaya yetiyordu.
Ne üyesi olduğu Türk eğitim camiasından ne de etkin olduğu Türk politik cemiyetinden ciddî bir tepki görmemesi ise dalında tek öğretmen olmasından ziyade, kurduğu derin ilişkilerden elde ettiği destekten kaynaklandığı düşünülüyordu. Hatta üyesi olduğu partinin seçimlerinde genel meclise seçilecek kadar oy alması bu düşünceyi kanıtlar nitelikteydi. Hoş, aynı partinin başka üst düzey yöneticilerinin de aynı şeyi yapması zaten çoktandır bilinen bir konuydu.
İşte şahit olunan bu olay, eskiden bu yana Türk aileleri üzerinde oynanan “çocuklarınızı okula başka dilde gönderirseniz iki dil öğrenmiş olur” sinsi oyununu akıllara getirmiştir. Buna kanan veya çıkar uğruna kanmaya bahane arayan ebeveynler sâyesinde çok sayıda Türk yavrusu millî benliklerinden koparılmış, böylece az uğraşıyla çok asimilasyon gerçekleştirilmiştir.
24 Kasım gibi anlamlı bir günü daha geride bırakırken Kosova Türk eğitim camiasında böyle hâdiselerin yaşanmasına alışılmasından çok, sonraki yıllarda 24 Kasım’ı hakkıyla kutlayacak özbeöz Türk öğretmenlerinin kalıp kalmayacağına, kalırsa da 24 Kasım’ın nasıl kutlanacağına dair kafa yorulması gerekebilir.
Atakan KORO
24.11.2023
Kimilerine bilgi, eğlence, kimilerine göre zaman kaybı sahası olarak kabul edilen Facebook’ta, sevindiren bir haber okudum. Kayıtsız kalamadım.
Priştine’nin Türk Kadın Korosu, 21 Kasım’da Prizren’de konser vereceğini duyuruyor, aynı zamanda faaliyetlerine kapılarını sonsuza kadar açan Priştine Yunus Emre Enstitüsü’nde kendilerini ziyaret eden, aralarına katılan halkla ilişkiler uzmanı ve sanatçı Nilüfer Kryemall Cabrat hanımın uzmanlık alanında, bir sunum yaptığını bildiriyor.
Kadın Korosu’nun güzel faaliyetleri takdire değer. Kutluyorum. Prizren’de verecekleri konserin darısı, ülkemizin diğer merkezlerinde yaşayan halkın başına, insallah. Yoksa, 70 yıldır halka hizmet eden “Doğru Yol”, “Gerçek” gibi köklü kültür-sanat derneklerinin son yıllarda halkına, soydaşına sesi ve heyecanı uzanacak farklı şehirlerde konserleri, yok denecek kadar az. Anaülkelde verilen konserlerde alınan takdir ve alkışın, kat katı, Priştine, Prizren, Mamuşa, Gilan, Mitrovica, Vıçıtırın, Doburçan’da yıllardır nöbette bekliyor.
Söz, bir uzmanın sunumuna gelince, okurlarımla görüşlerimi paylaşmak isterim.
Toplumumuzda farklı alanlarda çok değerli uzman bireyler var.
Bu durumdaki gibi, Nilüfer hanım ve benzeri, yeterli, yetenekli, donanımlı kişilerin bilgi ve tecrübelerinden yararlanmak gerekir.
Bu kişileri sürekli olarak perde arkasına iten, çete gibi çalışan “siyasi”, “sanatsal” ve “kültürel” grupların gölgesinden kurtarmak gerekir.
Ne yazık ki savaştan sonra yaklaşık 20 yıldır, siyaset ve kültürü tekeline almış “20 kişi”, şahsi çıkarları dışında toplumun, soydaşımızın çıkarlarını hiçe saymaktadır. Karanlık politikaları, davranışları, oyunları ortaya çıkar gerekçesiyle aydınları, uzmanları uzak tutabilmek için her şeyi yapmaktalar.
Yalan doğrudan, karanlık mumdan-aydınlıktan çok korkar.
Oysa bugüne kadar en fazla kaybeden toplumdur.
Perde aralanmaz ise, her seçimde her sayımda, doğrusu her alanda kan kaybı sürecek, karanlıkta yürümeye devam edeceğiz.
İbrahim Arslan
17.11.2023