29 Ekim 2024 Salı
Muhammed Ustaibo
GÖÇLER
Son durak: Ana vatan T ü r k i y e
Göçler acıdır, hüzün vericidir, düşündürücüdür. İkaz edicidir; Ancak geleceğe yön vericidir. Acıdır, çünkü taş yerinde ağırdır demişler atalarımız. Ve taşın yerinde her kımıldayışı kendine göre bir öyküdür. O taşı ne kadar oynatırsan, onun altından o kadar hikâye, o kadar öykü çıkarabilir insanoğlu. Onlar da rivayete dönüşür.
Balkan savaşlarının 100. Yıldönümü. Koskocaman bir asır: Osmanlı imparatorluğunun yaşadığı son yıllar. Güçlü bir imparatorluk dökülürken, binlerce kilometre karelik yüz ölçümünde yaşayan ve çeşitli din, dil, ırka sahip olan milletlerin tümü imparatorluğa öylesine düşman kesiliyor ki,gelen geçen her Türk’e,her Osmanlı torununa görülmesi zor olan azap verici cezalar verirken,onları dönülmez,acılarla,ölümlerle,katliamlarla dolu muhacir yolculuğuna düşmeleri için zorluyor.Güç hadisesi,hangi millet ve din mensubunun başına gelirse gelsin.bir insanlık dramıdır.
Göç, kelimenin kötü itibarıyla göçmeyi, yıkılmayı, insanın köküyle bağının koparılmasını da içinde barındırmaktadır. İnsanın hayatı, hakkını elinde görme, boyun eğdirme, şiddetti kullanma ve son aşamada savaş olarak şekleşen silsilenin belki de en haysiyetin merhalesi göçe zorlamaktadır.
Rumeli’den Anadoluya göçler, Avrupa Tarihinde son 300 yıldır görülen en büyük felaketlerden biri…
Osmanlı’nın çöküşü, Balkan savaşları,1918’lerde Yugoslavya Krallığı’nın kuruluşu (Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı),Türkleri, Müslümanları ağır günler bekliyordu. En felaketlisi de göç…
Eski Yugoslavya toprakları-Bosna Hersek, Karadağ Sırbistan, Kosova, Makedonya, Hırvatistan, komşuları Arnavutluk, öz be öz Türk şehri, İpek yolunun ortasındaki sahil, Ticaretin gerçekleştirildiği Selanik, meşhur Drama, Kavala, burnumuzun dibindeki şimdiki Yunan adaları, Romanya, Bulgaristan,
Rusya’nın Çeçenistan’ı, Tataristan! ı,Türkmenistan’ı, ya Kırım’ı unutulur mu? İran.Irak bir milletin ilk defa hava saldırısına uğradığı Trablussu garb,Mısır,Yemen…Ve sadece bu ülkeler değil Osmanlının topraklarını kaybettiği Mısır,Libya..hepsinin de kendine göre öz be öz hikayesi,öyküsü var.
2015 Kadastro kayıtlı Karl Marks Sokağı 8 numaralı dükkân Corce’ye aitti. İlk önce katran satılıyormuş bu dükkânda. Sonraları kardeşler Hamza ile Vehbi dükkânı Bakkala dönüştürüyorlar. Nitekim devlet baba dukana el koyunca İpeği ikiye bölen Bistriça nehrinin köprüsü karşısında olan çok güzel bir dükkânda yine bakkalcılık yapmaya başlıyorlar. Başarılı ve saygın insanlar yeni düzene ayak uydurmasını çalışırken, emir geliyor. Ünlü Sırp milliyetçisi ve Müslüman düşmanı (Sırplara göre Müslümanların tümü Türk ‘tür ) Corce, Şirketin Müdür Vekili, İpekte dürüstlüğüyle kendini tanıtmaya başaran saygın Vehbi bey iftira sonucu görevinden alınıyor. Nedeni, Türk-Müslüman idareci olamaz. Hırsızlık yapması iftiranın sonucu Şehrin ortasıyla yalın ayak gezdirilerek hırsızlara bakınız ne olur örneğini göster meye başarıyor. Dolayısıyla Corce Yugoslavya’nın Adis Abeba Konsolosluğuna tayin ediliyor. Vehbi ise İpek Mahkemesi tarafından üç yıllık hapis cezasına çarptırıyor. Bu yetmiyor, sadece
2.-
bir yıl sonra Bölgenin Merkezi Hapishanesi ne NİŞ’ce gönderiliyor. Ağır günler, acı, can çekici günler geliyor Ethem ailesine. Rahmetli olan ilk hanımından Naciye rahatsız, hastane Kapılarında. İkinci hanımı Priştineli aydın,cesur,her işe erkelerden bile daha güçlücesine sarıla Mirzada Osmanlıcaya sahip,misafir perver,sever can bir hanım efendi.Çocukları Tarık,Suada,Suad,Mirsat,Abidin ilk okul öğrencileri iyi bir hayat sürdürürken,şaşırtıcı,üzücü,çok ağır bir hayat koşullarıyla karşılaşıyorlar.Ölüm kalım savaşımı sürdürürlerken babaları Ethem bey hapishaneden çıkıyor.Gurur bu gurur kardeş..Kirletilmiş gururla yaşanır mı ?Tanıdık olduğu şairde insanların yüzüne bakılır mı ?Sohbete girebilir mi ? Karar göç. Ancak o da kolay olmuyor. İlkin varını yoğunu hiç de değere sahip olmadan satacak, sonraları da bilmediği, tanımadığı, ancak her zaman kalben sevdiği ana vatan Türkiye’de yerleşmekti. Havuzlu, büyük bahçeli ev çok ucuza satılıyor. Nitekim Türkiye’ye hemen gidemiyor. Bir sene beklemelimiydi. Kanunlar öyle. Doğduğundan pişman ettirmekti. Küçücük eski bir evde kiracı olarak kalıyorlar. Ve… Bir sene sonra Pendik’te yerleşiyorlar. Geçim şartları inanılmaz ağır.6 kişinin beslenmesi gerekiyor. Karar, bakkalcılığa devam. Gururu kırılan Ethem Bey birkaç yıl sonra rahmetli oluyor. Çocuklar ise başarılı iş adamları olmaya başarıyorlar. Hayat mücadelesine devam…
Dinlerine, dillerine, gelenek göreneklerinin korunması, pekiştirilmesi, tanıtılmasına özel önem ve saygın davranan Osmanlı torunlarına neden öyle yapılıyor? Çünkü başta İngiltere, Rusya, Almanya böyle istiyor. Çünkü1943 yılında Sırp milliyetçisi. Şoveni Draja Mihayloviç Sırpların Müslümanlara karşı bu şekilde davranılmasını istiyor. Emrediyor. Yugoslavya Halk Kurtuluş savaşı sonrasında mahkemedeki duruşmalarından birinde, savcı 10 Ocak 1943 tarihli bir Çetnik (aşırı milliyetçi Parti temsilcisi, taraftarı ) raporunda 33 Türk köyünün tamamıyla imha edildiğinin bildirildiğini, bir başka raporda ise “Foça kasabasındaki Müslümanlar mahvedildi-Hersek’te 17 Müslüman köyü yakıldı”denildiğini belirterek,sormuş:. Herek’te 17 Müslüman köyü yakıldı”denildiğini belirterek sormuş
-Peki, bu insanları neden böyle sıradan öldürdünüz?
Mihayloviç’in cevabı kısa ve berraktır:
-Türk oldukları için.
Binlerce benzeri,belki de daha acılarla yüklü hikayeler karşımıza gelmektedir.Nitekim onlar sadece yaşlıların hatıralarında hatıra olarak kalmış bulunuyorlar ve..Türklere,Müslümanlara karşı milliyetçi duygularını beslediği,gerçekleştirdiğini en iyi şekilde Draja Mihayloviç’in imzasını taşıyan şu evrakta görülmektedir.
Göç. Yazarların özel ilgi, eğilim gösterdikleri bir konudur. Gerek düz yazı, gerekse de şiirlerle göçün ciddiyetine parmak basarken, Türklerin özelliği olan düşmandan hak, kin almadan onu bütün çıplağıyla topluma yansıtmak, bir daha tekrarlanmaması için gayret sarf etmektir. Eski Yugoslavya’da, Türklerin yoğun yaşadıkları Makedonya ve Kosova^da faal gösteren edebiyatçılarımız ne yazık ki göçe büyük önem vermemişlerdir. Toptan bir kitap ya hazırlar ya da hazırlayamasın. Nedenler; çok yanlı. Önemlilerden biri, Osmanlıların bu bölgelerden gitmelerinden ayakları üzerinde durabilmeleri için, Türklüğü yaşatmak için azami çaba harcamaktır. Ona rağmen göç, Türklerin yaşadıkları Makedonya ve Kosova’da göç edebiyatçılardan yana ele alınan konudur. Kosova’dan birkaç örnek:
Naim Şaban:(1935-191)
Gurbet Yerinde
Yazık ki bilmeden kapılırım bu yola
Etrafımda insanlar karınca bölüğü
Evler, caddeler, kırlar dar geliyor bana
Böyle mi acaba her gurbet yerinde.
Tanıdığım kimseler sanki görmemişler beni
Hızlı geçenler bakışmıyor yüz yüze
Güneşli günler de soğuk geliyor bu yerde
Baharına hasretim, özledi m öz yurdumu.
İskender Muzbeg (1947- ) 5.-
Bu Balkan
Al gülüm, ver gülüm yerine
Al kan, ver kan
Ve işte ölüm hayat
Al alabildiğin kadar
Boz bozabildiğince
Yak yuvaları Heyhat!
Bu Balkan
Sevgi yerine kin
Ve kan…
Belgrad’ta bir cami mezarlığında yatan
Atalarıma seslenmek geliyor içimden
Vardar Ovası’nda,
Kumanova’da cirit oynamış
Kosova Ovası’nda yatıp kalkan atalarıma
Ve henüz doğmamış evlatlara
Hitabet gerek
Geçmişten geleceğe bir sevgi haritası çizerek.
Gün boyunca
Haykırmak istiyorum yakınlarıma ve herkese
Mevlana’ca: Gel, gene gel…
Abuk sabuk düşlerden sonra
Uyanıyorum uykudan
Yorgunluklarla, dalgınlıklarla
Kemiklerimde kol geliyor silah simgeleri
Top, tüfek, kılıç, kalkan…
Kılıç, kalkan mı?
Uyanıyorum,
Hem yanıyorum, hem sönüyorum
Atıyorum içimden yorgunlukları.
Darılıyorum dalgınlıklarla
Uyanıyorum, Sevgiye özlem çiçeklerimi sunuyorum
Silmek istiyorum tozunu kinin
Ama içim boş
İçler taş
Etraf loş
İçim sanki bir volkan.
Al gülüm, ver gülüm yerine
Neden al kan
Ver kan
Bu Balkan?
Yaz derdini şair, ozan ol
Günün karanlığını yırt, ışıklarla dol
Umut aydınlıklarında gezip tozan ol
Yaz çağının derdini ozan, şair ol.
Zeynel B eksaç (1952 -) 6.-
Rumeli’de bağbozumu
Düşük yollara
Asfalt yerine yüreğimizi döşeyerek
Göç bizim, hasret bizim
Bir söğüt dalı gibi soyulan
Ömür bizimdi.
Dert dinledik
Dost lokması yedik
Yörük köylerinde
Bahara duramayan istemler
Kalemin sivri ucunda yas tuttu.
Yokuşlara vurduk
Düze çıktık
Aşımız direnç
Gurbet yazgımız
Dilimiz namusumuzda
Rumeli’de bağbozumu şimdi
Kırlangıçlar telaşlı
Eski nallar yol gözlüyor
Yüreklerde kavalın içli sesi
Fırtına koptu kopacak.
Ethem Baymak (1952- ) 7.-
Bizim oralarda Bir yer var
Bizim oralarda bir yer var
Dağı taşı efsane
Rumeli’m…
Yiğit Memo’m
Deli Sülo’m
Nazlı Ayşe’m
Bir âlem
Bizim oralarda bir yer var
Güzele güzelleme düzerler
Rumeli’m…
Hattatlı mezar taşım
Atılmış belgem
Unutulmuş tarihim
Bir âlem…
Bizim oralarda bir yer var
Dokunan kilimin göz nuru
Rumeli’m…
Direten gücüm
Sabır taşım
Nazar boncuğum
Bir âlem
Bizim oralarda bir yer var
Şairlerin döllendiği namus yatağı
Rumeli’m…
Priştine’li Mesih’im
Suzi Çelebi’m…
Hacı Ömer Lütfü’m
Bir âlem….
Bizim oralarda bir yer var
Kanayan yara örneği
Rumeli’m…
Boşalan köylerim
Ezilen toprağım
Susturulan halkım
Bir âlem…
Bizim oralarda bir yer var
Kurutulan çınarın inadına yeşil
Rumeli’m…
Suyun pak
Soyum saydam
Türkçem arı
Bir âlem…
Bizim oralarda bir yer var
Rumeli’m…
Fikri Şişko (1949 -) 8.-
Bir gün
Bir gün
Bir yıl
Ben çocukken
Gittiler..
Yirmi otuz senelik
Komşularımız
İyiliği, kötülüğü
Neşeyi, acıyı
Beraber yaşadığımız
Paylaştığımız
Çok defalar sofrada ekmek
Yediğimiz
Ramazan gecelerine beraber
Sevdiğimiz,
Bayram baklavasını beraber
Yediğimiz
Uzun kış gecelerinde derin
Saatlere dek
Sıcak odada tağar yanında
Merhaba oturmuş sohbet ettiğimiz
Komşularımız, dostlarımız
Bir gün
Bir yıl
Ben çocukken
Gittiler…
Onlar
Bir daha Topoklu çeşmesinden
Destilerle aldığımız
O soğuk berrak suyu içmeyecekler
Dal Tulumun yeşilliklerinde
Kırk Pınarda
Bülbül deresinde
Maraş boyunda gezmeyecekler
Bistriça deresinin şarkısını
Unutur
Karabaş günlerine sevinmeyecekler.
….Bu gün Cuma
Aylardan Mayıs ayı
Aklıma geldiniz Siz
Komşularım, dostlarım
Mahmut bakkal, Neki tekerlekçi
Süliman tatlıcı, Raif sinamacı
Amcam
Anlatırken soranlara
Anlıyorum sizleri ki
Fermanlar okundukça
Kuşlar göklere uçamaz olurken
Kimsiniz… 9.-
Soranlar oldu mu ?
O yollar
O yollar
Konuşmazsa
Biz konuşacağız,anlatacağız
Soranlara
Varsınız
……..
Bu toprak halıları
Başak başak sarı
Rüzgâr eser yeşile
Şarkılar söylenir
Sizlere…
….
Gittiniz
Gurbet yollarına
Ki siz selam verdiniz mi ?
Canı gönülden
Dostlara, kalanlara
Elveda derken
Neydi, niyetiniz
Geçen bir dünde
Gelen yarınlarda
Yeni gün, yeni nafaka gelecek
Sanırken
Sordunuz mu kuşlara
Gurbet acısını?
Onlar bilirler ki göklere
Ağlaşamazınız
Ve gurbet yolları dar gelirken
Kim bilir kaç defa
Yollandı bakışlarınız uzağa
Hatırlarken belki
Dal tulumu. Kırk pınarı
Bülbül deresini
Maraş’taki kocaman ağacı
Topoklu çeşmesinin oğul sularını
Bistriça deresini. Taş köprüsünü
Ve
Bir çift söz değiştirmek niyetiyle
Durdurup sorarsınız gelenlere
Gözbebeklerinizde çizilirken mavi,
Hasret kalacaksınız doğum yerine
Bir gün belki
Zaman zincirini paslı görürken
En derin yalnızlık içinde
Eski çarşıyı, şadırvan çeşmesini
Yalınayak koştuğunuz kaldırım
Sokakları kalenin 10.-
Bayramlarda patlayan topunu
Eski komşuları, dostları
Ezbere anlatacaksınız
Çocuklarınıza, torunlarınıza
Yeni komşularınıza
……
Bir gün
Bir yıl
Ben çocukken
Gittiniz gurbet yollarına
Eski komşularımız
Dostlarımız
Amcam…
Bu gün Cuma
Aylardan mayıs ayı
Hatırladım sizleri
Sizler
ÖZGÜRSÜNÜZ.