09 Kasım 2024 Cumartesi
DEMOKRASİ’NİN ZAFERİ:15 TEMMUZ DEMOKRASİ VE MİLLİ BİRLİK GÜNÜ
UMUDUMUZ İVANOV....
TRUMP ENDİŞESİ...
Kimliğe Yeniden Sarılmak: Priştine Türk Gençlerinin Gelecek Mücadelesi
MİLLETVEKİLİ JILTA, RTK RADYO TÜRKÇE PROGRAMLARINDAKİ DURUMU MECLİS KOMİSYONUNA TAŞIDI
Donald Trump’ın ABD’nin 47’nci başkanı görevine seçilmesinin ardından Kosova’nın ABD ile ilişkileri ve bu kapsamda ülkeyi zorlayan sorunların çözümlenmesinde Trump’ın nasıl bir yaklaşım sergileceği, ABD’de başkanlık seçimlerinin Trump’ın zaferiyle sonuçlanmasından hemen sonra Kosova’da en çok merak edilen konu oldu.
Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Kosova, ABD’nin dış politikasında hangi konumda olacak?, soğuk rüzgarların estiği ikili ilişkilerde olumlu bir dönüşüm yaşanacak mı?, ABD’nin Kosova üzerinde güçlü bir desteği sezilecek mi?, ABD, Sırbistan ile diyalogda etkin ve etkili bir rol üstlenebilecek mi?
Bu ve buna benzer sorular, Kosova liderlerini olduğu kadar halkı da yakından ilgilendiren sıcak konular…
Trump’ın Kosova konusunda nasıl bir tavır alacağı, Kosova ile Sırbistan ilişkileri ve Batı Balkanlar’daki gelişmelerden kaynaklanan sorunlar yumağı karşısında nasıl bir paradigma ile ilerleyeceğini kestiremenin verdiği belirsizlik, Kosova’yı adeta sıtmalı bir döneme sürüklemiş gibi görünüyor.
Sebebi de geçmiş başkanlık döneminde pragmaktik politika ve çözümlere sık sık başvuran Trump’ın önceliklerinde Batı Balkanlar’ın yer almamasıdır.
Kosova ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi açısından Trump’ın pragmatik politikasından her iki tarafın büyük ölçüde yararlanabileceği tahminleri yapılsa da, Kosova’nın, ABD’nin ikinci Trump döneminde Kosova’yı tanıması için Sırbistan’a baskı yapması, Sırbistan’ın da, Kosova’da Sırp Belediyeler Birliği’nin kurulması için Kosova’ya baskı uygulaması beklentileriyle ilgili fısıltılar çoğalsa da, pragmatik çözümlerin acı reçetelerden oluşabileceğini unutmamak gerek.
Sonuçta, Başbakan Kurti döneminde pürüzlerin yaşandığı ABD- Kosova ilişkileri ve Kosova ile Sırbistan ilişkileri üzerinde ABD’nin politikalarında köklü değişikliklerin yaşanacağını ancak varsayım olarak düşünebiliz.
Köklü değişikliler, Kosova ve Sırbistan’ın, Amerikan siyasetinin yeni dinamiklerine uyum sağlamamaları halinde “yaptırım” uygulanmasında görülebilir. Köklü değişikliklerin ötesine geçebilen tek bir varsayım var o da “yeni sınırların çizilmesi” çözümüne gidilmesidir ki bu, Balkanlar ve daha geniş çapta zincirleme sorunlara yol açabileceği için uzak ihtimal olarak görünüyor.
ABD’nin Kosova’ya yönelik politikasının değişmesi beklenmeyebilir, ancak Sırbistan ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik anlaşmaların uygulanmasına yönelik yöntemlerin değişmesi beklenebilir.
Çünkü birinci Trump döneminde 4 Şubat 2020 tarihinde Kosova’nın ö dönem Başbakanı Avdullah Hoti ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç’in Beyaz Saray’da, ABD’nin o dönem Batı Balkanlar Özel Temsicisi Richard Grenell’in organizasyonunda imzalanan ve siyasi maddeler de içeren Ekonomik Anlaşma’dan sadece, Kosova ile İsrail arasında büyükelçiler ataması ve Sırbistan’ın Kosova’yı tanıyan ülkeleri bu karardan vazgeçtirmek için yürüttüğü kampanyaya bir yıllık ara vermesi, Kosova’nın da uluslararası örgütlere üyelik başvurularında bulunması girişimlerini bir yıllığına dondurması olmak üzere iki madde hayata geçirilmişti.
ABD, uygulanmasında Sırbistan ve Kosova’nın isteksiz davrandığı söz konusu anlaşmaya geri dönüş yapması ve yeniden devreye sokması durumunda daha sert tavır alması beklenebilir.
Başka çözümler olabilir mi? Bunu zaman gösterecek. Belli olmaz, Trump bu…
Ercan Kasap
09.11.2024
“Sevgili çocuklar, bugün büyük bir gün… Bugün çok değerli bir gün… Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti’nin bayramı, Atatürk Türkiyesi’nin bayramı…”
Bu ifadeleri çok değerli öğretmenlerimizden unutmak mümkün değil. Atatürk ve Cumhuriyet hakkında ilkokul ve lisede yazdığımız kompozisyonları, çizdiğimiz Atatürk portrelerini, Atamızı simgeleyen barış güvercinlerini ve ay yıldızlı şanlı bayrağımızı unutmak imkansız. Atatürk ve Cumhuriyet konulu düzenlenen bilgi yarışmalarını da hiç unutabilir miyiz?
Hepsini bugüne büyük gurur ve inançla taşıyoruz, tıpkı bugünün öğrencilerinin geleceğe taşıyacağı gibi…
Kosova’da Türkçe eğitimin başladığı 1951 yılından günümüze kadar Türkçe eğitim gören öğrencilerimizin hafızalarına kazınan, kalplerinin derinliklerinde yer eden Atatürk sevgisi ve Cumhuriyet kazanımları hiç unutulmadı.
Büyük lider Atatürk’ün dünyada hayranlık uyandıran inkılapları ve en önemli eseri olan Cumhuriyet, anavatanımız Türkiye’ye egemenlik, bağımsızlık sağladı; çağdaşlığa kanat açtı; bilime dayanan kalkınma hamlelerine zemin oluşturdu; insan hakları ve bu çerçevede kadın ile çocuk haklarını güvence altına aldı. Bu kavramları çocuk yaşlarımızda derinlemesine kavrayamasak bile, Cumhuriyet ateşi ve Atatürk sevgisi içimizi sarmıştı bir kere.
Yüce Ata’mızın öğretilerini bize aşılayan öğretmenlerimize her zaman minnettarız.
101 yıldır bu topraklarda yaşayan ve yaşatılan büyük önder Atatürk ve Cumhuriyet rüzgarı hep esti, esmeye devam edecek; ne mutlu Türk’üm diyenlerin gönüllerini okşayarak.
Kosova gibi bir ülkede Atatürk sevdalılarından oluşan Türkler de, ulu önderimizin dünya Türkleri’ne emanet ettiği Cumhuriyet’in daha da ileriye taşınmasına dair kararlılık hiçbir zaman zayıflamadı, zayıflamayacak.
Hepimiz Yüce Atatürk’ün Cumhuriyet meşalesinin nesilden nesile aktarılması konusunda hiç bitmeyecek bir savaşımın içindeyiz.
Hiç söner mi kalplerimizde yanan Cumhuriyet ateşi? Hiç biter mi kalplerimizdeki Atatürk sevgisi?
Ne biri söner, ne diğeri biter.
101 yıldır bitmedi, hiç bitmeyecek.
Bu çoşku ve gurur gününde anavatanımızın 101. Cumhuriyet Bayramı kutlu ve mutlu olsun!
Ercan Kasap
29.10.2024
Sabır içinde beklediğimiz Pazar, ışınları parıldayan sonbaharın güneşli bir gününe raslıyorsa, huzur verici kısa süreli bir tatile sıkıca sarılmanız gerektiği anlamına gelir.
Sararan yaprakların dansı, serin esintiler ve renk cümbüşü içinde güneşli bir sonbaharın Pazar gününü evinizde aile efradı içinde geçirmeye karar verdiyseniz, haftanın bu son gününü sevmenizin önemli bir sebebini ortaya koymuş olursunuz.
Günümüz şartlarında aileniz ile birlikte bu anı yakalamış olursanız çok şanslı sayılmış olursunuz. Mesele, haftanın tatil gününde aileyi bir arada tutmak…
Tutamıyorsanız eğer çay yudumlarken geçmişe yolculuk yapmanız kaçınılmaz olur. Arkasından gelen soruya da geçmişe kaçarak cevap aramış olursunuz. Geçmişte ailecek yapılan piknikler, akraba ziyaretleri olurdu…Şimdi bu örnekler çok az kaldı…
Gemişte kalan yaşantılarımızda küçük küçük mutluklarımız, belki de günümüzde bazılarımızın Pazarı sevdiren duygulara dönüşüyor….
Maziye dönüş isteğini frenlemek de bazan zor oluyor elbete… Geçmiş, biraz insanın evi gibidir.
Ev, hep çocuklukla özdeşleşir. Çocukluğumuza kadar götüren mazideki her şey biraz olsun güzel günleri, güzel anıları ve insanları hatırlatıyor bizlere… Şarkıları, eşyaları, insanları, bir arada olduğumuzy, kahkalarımızı…
Her ne kadar aynı geçmişi paylaşıyor olmasak da, hepimiz geçmişe yönelik karşı konulmaz bir nostalji hissederiz ister istemez…
Peki ne oluyor da geçmişte kalan yıllar, üstünden zaman geçtikçe bize olduğundan daha sevimliymiş gibi geliyor?
Geçmişten bugüne değişen şartlar, yükselen standartlar, teknolik gelişmeler, farklı hayat tarzlarını beraberinde getirmiş oldu. Bundandir ki, artık ailenin yetişmiş fertlerinin Pazar gününü farklı şekilllerde değerlendirme eğilimleri çoktandır ağır basmaya başladı.
Bu yüzden geçmişte Pazar günlerine duyduğumuz özlem depreşiyor içimizde…
Daha huzurlu, az stresli, daha rahatlatıcı, daha neşeli, en sevdiklerinizle bol sohbetli Pazar günlerimiz olurdu…
En azından telefonda saatlerce vakit geçirmekten, tv ekranından saatlerce ayrılamamaktan iyi idi.
Bilmiyorum haklı mıyım, ama geçmişin Pazar günlerini özlüyorum…
Ercan Kasap
13.10.2024
Son dönemlerde yazılı ve görsel medyalarda yayınlanan analitik yazılar ve tartışma programlarında, toplumun büyük bir bölümünün, günümüzde siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeler hakkında neler düşündüğünü ya da söylenemeyenlerin neler olduğunu, halihazırda toplumdaki genel tablonun görünmeyen yüzüne ışık tuttuğunu gözlemleyebilirsiniz.
Analitik yazılar ve tartışma programlarında saptayabildiğimiz maddeler, belki de üzerinde fazla durmadığımız, yeterince eğilmediğimiz, dikkatlerimizden kaçmış ancak hiçte yabancı olmayan meseleler olduğunu anlarız.
Toplumun büyük bir bölümü, arka plandaki gerçekler hakkında fazla kafa yormaktan ya da beyin fırtınası yapmaktan kaçındığı için, madalyonun ön tarafını görmekte, arka tarafını ise pek fazla önemsememekte.
Dolayısıyla Kosova insanlarının kime inandığı, kime inanmadığı, kime güvendiği, kime güvenmediği konusundaki ipuçlarına bakmak gereksinimini doğuruyor.
Söz gelimi, Kosova’da toplumun büyük çoğunluğu, cesaretten bahsedenlere inanmıyor. Mutlak çoğunluk Sırp şiddetini, ağır aşağılamayı, savunmasız kalmayı deneyimlediği için, cesaretten konuşulmasından pek fazla haz etmiyor. İnsanlar yaşadıklarını açık söylemeseler bile pekala hatırlıyorlar.
Savaşta onca cesaret ve fedakarlık eyleminin gerçekleşmesine rağmen, Kosova insanlarının çoğu kişisel deneyimlerinden, ilk sırada da gizlenen travmalardan dolayı, birisi cesaretten bahsettiğinde reaksiyon olarak hoşnutsuz olduğunu ifade ediyor gibi görünürler. Oysa gizli travma kin, nefret ve inkara neden olur.
Gözlemlenen diğer bir madde, Kosovalıların çoğunun aydınlar ve gazetecilere güvenmemesi…
Aydın ve gazetecileri ikiyüzlülükle suçlamakta, başkanlarının emrinde olan şahıslar olarak görüyorlar.
Ancak, aydınlar ve gazetecilerin düşünce, fikir ve eleştirilerine kulak verilmeyen bu ülkede aydınlar ve gazeteciler siyasi ve ekonomik baskı altında marjinalleştirildiğini insanlarımız görmezden geliyor.
Yazarların ve gazetecilerin hatası yok mu? Var tabi…Onların hatası kendilerini koruyabilecek ve çalışmalarının daha doğru değerlendirilmesini sağlayacak daha güçlü mesleki örgütlere sahip olamamalarıdır.
Aydınlar toplumda daha etkin bir rol almadıkça, gazetecilere saygı ekslikliği devam ettikçe, cehaletin ve siyasi kibrin zafer kazanması kaçınılmazdır. Bir insanın, diğer bir insana güvenmemesine yol açan bu yaklaşım, vatanseverliğin da yavaş yavaş çürümesine neden olmaktadır.
Bu durumda, açıkça söylenmese de Kosova toplumunun büyük bir bölümünün yabancılara imrenme eğiliminde oldukları biliniyor. Gerçekte, güçlü devletlerin diyalog elçileri, büyükelçiler Kosova’nın siyasi gündemini dikte etmektedir. Hele Kosova’nın devlet olarak henüz bütünlenmediğini hesaba katıyorsak eğer…
Kosova insanı yabancı ülkelerde çalışan gurbetçilere inanıyormuş gibi davranmakta. Kosovalıların gurbetçilerin parasına olan bağımlılıklarından dolayı gurbetçilere güveniyormuş gibi davranış sergilemkte, bu da özgüvenlerini zayıflatan bir etmen haline dönüşmekte. Bu nedenle iletişim konusundaki bilgisizliklerine, düğünlerde, trafikte saldırganlıklarına katlanmaktalar.
Kosova toplumunun çoğunluğu popülist siyasilere güveniyor gibi görünüyor çünkü bu siyasetçilerin demagojilerinde kendi başarısızlıklarının bir kısmının gerçekleştiğini görüyorlar.
Kosova küçük, fakir ve henüz devletleşme süreci tamamlanmamış, etrafı düşmanlarla çevrili bir ülke, dolayısıyla popülistlerin at koşuşturması zor olmazsa gerek.
Akamisyenler güvensizliğin sonucunun, toplu halde Kosova dışına kaçma eğilimi, iletişimde aşırı gerginlik, geleceğe dair umut eksikliği, kendine kapanma, komplocu anlatılara eğilim, bilginin reddedilmesi , sözlü ve görsel iletişimin hakimiyetinde kendini gösterevileceği uyarısında bulunmaktalar.
Ercan Kasap
06.10.2024
2024-2025 eğitim öğretim yılını, Kosova’da Türkçe eğitim gören öğrencilere eğitimde dezavantaj olarak nitelendirebileceğimiz Türkçe ders kitaplarının yüksek fiyattan temin edilmesi ile hatırlayacağız.
Faiş fiyatla satılan ders kitapları, çocuklarını Türkçe okullarda eğiten ebeveynlerin bütçesine ciddi bir yük getirdi.
Her şeyden önce de Türkçe ders kitaplarının son derece yüksek fiyatta satılmasıyla, eşit şartlarda eğitim görülmesi hakkı da ihlal edildi. Çünkü Türkçe ders kitapları, Arnavutça ders kitaplarına kıyasla üç kat fazla fiyata satıldı. Dolayısıyla Türklere yapılan bir haksızlık daha tescil edildi.
Devletin sağladığı 80 Euro’luk destek Arnavut ebeveynlerine ders kitaplarını temin etmek için yeterli iken, bu tutar,Türk ebevynlerinin ders kitaplarını satın almak için harcadığı paranın ancak üçte birini karşılayabildi.
Bu haksızlığa karşı KDTP milletvekili Enis Kervan’nın meclis kürsüsünde Türkçe ders kitaplarını tek tek göstermesi ve fiyatlarını açıklamasının ardından Kosova Eğitim Bakanı’nın derhal tedbir alacaklarına dair verdiği sözleri ise havada kaldı.
Yeni eğitim öğretim yılının başlamasından üç hafta geçmesine rağmen, çocukları Türkçe eğitim gören ebeveyinlere devlet desteğinin artıralacağına dair Eğitim Bakanlığı’ndan hala ses seda yok.
Türkçe ders kitaplarını yayımlayan yayın evleri, düşük tiraj ve tercüman masrafları nedeniyle Türkçe kitapların yüksek fiyattan satılmasının kaçınılmaz olduğunu açıklamalarına rağmen, Eğitim Bakanlığı’nın durumu akışına bırakmasına ne demeli?
Eğitim Bakanlığı, ya yayın evleriyle fiyat konsunda anlaşıp destek sağlamalıydı, ya da 80 Euro’luk kitap desteğini Türkçe ders kitapları söz konusu olduğunda en az 200 Euro’ya çıkarmalıydı. Bakanlık bu iki seçenekten hiçbirine başvurmadı.
Öte yandan, kitapların satışa çıktığı günlerde ebeveyinler ve YTHP’den gelen tepkilerin üzerine sadece milletvekili Kervan ile Mamuşa Belediyesi resmi itirazlarda bulundu. Ya diğerleri…
KDTP şubeleri, Kosova Türk Öğretmenler Derneği ve eğitim odaklı diğer Türk sivil toplum kuruluşları (STK) neden suskunkluğa gömüldüler? Anlaşılan toplum olarak çok önemli bir husus üzerinde topluca tepki gösteremedik. Bu da örgütlenmedeki acizliğimizin ya da vurdumduymazlığa alışkın olmaya başladığımızın bir işareti olsa gerek.
Sonuçta, Kosovalı Türklerin hayati meselesi olan ana dilde eğitim söz konusu. Hepimizi yakından ilgilendiren çok önemli bir konu. Dolayısıyla, Türkçe ders kitapları konusunda hassasiyet göstererek, sesimizi çok daha güçlü şekilde duyurmalıydık.
Neden Türk öğrencilerinin uğradığı haksızlığa toplum olarak sessiz kalıyoruz? KDTP yetkilileri söz gelimi neden basın toplantısıyla tepkisini geniş kamuoyuna duyurmadı? Velhasıl, neden çocukları Türkçe eğitim gören velilerin cebinden bütçelerini aşan para çıksın? Neden ihlallere karşı rıza gösteriyoruz, anlamış değilim!
Ama emin olduğum şudur ki, ihlaller karşısında sustukça, başımıza başka felaketler de gelecektir…
Ercan Kasap
25.09.2024