09 Kasım 2024 Cumartesi
Son dönemlerde yazılı ve görsel medyalarda yayınlanan analitik yazılar ve tartışma programlarında, toplumun büyük bir bölümünün, günümüzde siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeler hakkında neler düşündüğünü ya da söylenemeyenlerin neler olduğunu, halihazırda toplumdaki genel tablonun görünmeyen yüzüne ışık tuttuğunu gözlemleyebilirsiniz.
Analitik yazılar ve tartışma programlarında saptayabildiğimiz maddeler, belki de üzerinde fazla durmadığımız, yeterince eğilmediğimiz, dikkatlerimizden kaçmış ancak hiçte yabancı olmayan meseleler olduğunu anlarız.
Toplumun büyük bir bölümü, arka plandaki gerçekler hakkında fazla kafa yormaktan ya da beyin fırtınası yapmaktan kaçındığı için, madalyonun ön tarafını görmekte, arka tarafını ise pek fazla önemsememekte.
Dolayısıyla Kosova insanlarının kime inandığı, kime inanmadığı, kime güvendiği, kime güvenmediği konusundaki ipuçlarına bakmak gereksinimini doğuruyor.
Söz gelimi, Kosova’da toplumun büyük çoğunluğu, cesaretten bahsedenlere inanmıyor. Mutlak çoğunluk Sırp şiddetini, ağır aşağılamayı, savunmasız kalmayı deneyimlediği için, cesaretten konuşulmasından pek fazla haz etmiyor. İnsanlar yaşadıklarını açık söylemeseler bile pekala hatırlıyorlar.
Savaşta onca cesaret ve fedakarlık eyleminin gerçekleşmesine rağmen, Kosova insanlarının çoğu kişisel deneyimlerinden, ilk sırada da gizlenen travmalardan dolayı, birisi cesaretten bahsettiğinde reaksiyon olarak hoşnutsuz olduğunu ifade ediyor gibi görünürler. Oysa gizli travma kin, nefret ve inkara neden olur.
Gözlemlenen diğer bir madde, Kosovalıların çoğunun aydınlar ve gazetecilere güvenmemesi…
Aydın ve gazetecileri ikiyüzlülükle suçlamakta, başkanlarının emrinde olan şahıslar olarak görüyorlar.
Ancak, aydınlar ve gazetecilerin düşünce, fikir ve eleştirilerine kulak verilmeyen bu ülkede aydınlar ve gazeteciler siyasi ve ekonomik baskı altında marjinalleştirildiğini insanlarımız görmezden geliyor.
Yazarların ve gazetecilerin hatası yok mu? Var tabi…Onların hatası kendilerini koruyabilecek ve çalışmalarının daha doğru değerlendirilmesini sağlayacak daha güçlü mesleki örgütlere sahip olamamalarıdır.
Aydınlar toplumda daha etkin bir rol almadıkça, gazetecilere saygı ekslikliği devam ettikçe, cehaletin ve siyasi kibrin zafer kazanması kaçınılmazdır. Bir insanın, diğer bir insana güvenmemesine yol açan bu yaklaşım, vatanseverliğin da yavaş yavaş çürümesine neden olmaktadır.
Bu durumda, açıkça söylenmese de Kosova toplumunun büyük bir bölümünün yabancılara imrenme eğiliminde oldukları biliniyor. Gerçekte, güçlü devletlerin diyalog elçileri, büyükelçiler Kosova’nın siyasi gündemini dikte etmektedir. Hele Kosova’nın devlet olarak henüz bütünlenmediğini hesaba katıyorsak eğer…
Kosova insanı yabancı ülkelerde çalışan gurbetçilere inanıyormuş gibi davranmakta. Kosovalıların gurbetçilerin parasına olan bağımlılıklarından dolayı gurbetçilere güveniyormuş gibi davranış sergilemkte, bu da özgüvenlerini zayıflatan bir etmen haline dönüşmekte. Bu nedenle iletişim konusundaki bilgisizliklerine, düğünlerde, trafikte saldırganlıklarına katlanmaktalar.
Kosova toplumunun çoğunluğu popülist siyasilere güveniyor gibi görünüyor çünkü bu siyasetçilerin demagojilerinde kendi başarısızlıklarının bir kısmının gerçekleştiğini görüyorlar.
Kosova küçük, fakir ve henüz devletleşme süreci tamamlanmamış, etrafı düşmanlarla çevrili bir ülke, dolayısıyla popülistlerin at koşuşturması zor olmazsa gerek.
Akamisyenler güvensizliğin sonucunun, toplu halde Kosova dışına kaçma eğilimi, iletişimde aşırı gerginlik, geleceğe dair umut eksikliği, kendine kapanma, komplocu anlatılara eğilim, bilginin reddedilmesi , sözlü ve görsel iletişimin hakimiyetinde kendini gösterevileceği uyarısında bulunmaktalar.
Ercan Kasap
06.10.2024