Canan Özer. Aslen Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Özlüce köyünden olan ailesi, 1994 yılında iş kurmak amacıyla Kosova-Prizren’e yerleşir. Canan Özer, 7 Aralık 1995 tarihinde Prizren’de dünyaya gelir. “Abdül Fraşeri” İlk Öğretim Okulu’nda eğitimini başarıyla tamamlar ve kaydını Prizren’in “Con Buzuku” Lisesine yaptırır. Şu an “Gjon Buzuku” Fen Lisesi ikinci sınıfında öğrenim görmektedir. İlk okul yıllarından itibaren şiir yazmaya başlayan Canan, ailesinin desteğiyle 2009 yılında şiir seçmelerini kapsayan ”Meleklerin Kokusu” adlı ilk şiir kitabını yayımlar. Başarılı ve iddialı dizeleri barındırmasına rağmen Özer, kendince bu eserini amatörce bir deneme olarak değerlendirir. Sınırlı sayıda, tanıtım amaçlı yayımladığı ilk şiir kitabı okuyucuları tarafından olumlu tepkiler toplar. Şiirlerini sesli ve resimli olarak internet üzerinden tanıtmaya başlar ve şiir yazmayı aralıksız bir şekilde sürdürür. Bu süre içerisinde edebi yaratıcılıkta kendini geliştirmeye çalışır. Yazdığı şiirlerden biri, ad yapmış müzik gurubu Ayna’nın albümünde seslendirilir. Şiir kitabını Kosova ziyaretinde bulunan ünlü aktör Kenan İmirzalıoğlu‘na, ses sanatçısı Kıraç’a, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a imzalayıp armağan eder. Şiirlerini birkaç edebiyat saatinde okuma fırsatı bulur, 2009 yılında “Filizler” Türk Kültür Sanat Derneği’nin Atatürk konulu şiir yarışması birincilik ödülünü, 2010 yılında da Dünya Habitat Günü vesilesiyle “Güzel Şehir Güzel Yaşam” konulu kompozisyon yarışmasında üçüncülük ödülüne layık görülür. Kosova’yı 2012 yılında Türkiye’de, Sapanca Şiir Akşamlarında temsil eder. Severek şiir yazmayı sürdürür ve bu şiirlerin kimilerini “Meçhul Şaire” mahlasıyla yayımlar. Bu tutumuyla Divan şiirimize özgü mahlas geleneğini devam ettiren Özer, bugün burada tanıtımını gerçekleştirdiğimiz ikinci şiir kitabına mahlasını, yani “Meçhul Şaire” ismini verir.
Canan Özer’in “Meleklerin Kokusu” adlı şiir kitabı, ilk okul sıralarında çocuk dünyası içerisinde yazılmış şiir denemelerinden ibarettir. Ancak yazıldığı yıllara bakılırsa, bir çocuk dünyasına göre bu şiirler başarılı nitelendirilebilecek eserlerdir. Anne, öğretmen, çocuk, vatan, hayat ve aşk temalı bu şiirler bir çocuk dünyasıyla ve bilgi birikimiyle yazıldığı göz önünde bulundurulursa, ilk kitabında ortaya çıkan kimi aksak yönlerin varlığı, doğal karşılanabilecek özelliktedir.
Geçen süre içerisinde Canan Özer’in edebi yaratıcılıkta yeniliklere dönük büyük gelişmeler kat ettiğini ve daha tecrübeli, olgun bir duruş sergilemeye başladığını görüyoruz. Öyle ki 2012 yılında kendi imkanlarıyla yayınladığı ikinci kitabında sanat yaratıcılığının önemli ölçüde gelişmeler kaydettiğini ve yenilikler kazandığını tespit ettiğimiz Canan Özer’in “Meçhul Şaire” isimli şiir kitabı, toplam 195 şiir muhteva etmektedir. Bu eser 65’i uzun, 130’u da kısa şiirden oluşmaktadır. Özer’in bu kitabındaki şiirler, tür olarak lirik ve didaktiktir. Serbest nazım biçimi ve hece vezni ile yazılmış bu şiirler, nazım birimi olarak genelde dörtlükler üzerine kuruludur. Kitabın sonlarına doğru yer alan şiirleri tek, iki, üç, beş veya daha çok mısra üzerine inşa edilmişlerdir. Özer’in hece vezni ile yazılmış şiirleri, serbest vezinle yazılmış olanlardan çok daha başarılıdır. Şiirlerinin çoğunda hece sayısı 10, 12 ve 14’tür. Mısralarının kiminde hece denkliği aksaklıklar arz etse dahi Özer, elden geldiğince hece sayısı denkliğini yakalamaya özen ve çaba göstermiştir. Şiirlerinde yarım ve tam kafiye ön plana çıkar. İlk üç mısrası birbiriyle aralarında kafiyeli, son mısrası ise serbest, bazı şiirlerinde ise birinci, ikinci ve son mısra aralarında birbiriyle kafiyeli, üçüncü mısrası ise serbesttir. Kafiyeleniş tarzıyla bu şiirler Türk halk edebiyatımızda mani ve türkü türlerinde görülen kefiyeleniş geleneğiyle benzerlikler taşımaktadırlar. Tekrir sanatını kullanarak şiirlerindeki son mısrayı diğer dörtlüklerinde aynı şekilde tekrarlarlayan Özer, eserlerinde iç ahenk ve ritim unsurunu bu şekilde uygulamayı başaramıştır.
Canan Özer’in şiirlerindeki dil ve üslüp özelliklerine göz atmış olursak, günümüz konuşulmakta olan çağdaş Türkçeyi yalın bir biçimde, bunun yanı sıra Osmanlı Türkçesini de, “leyli, bedevi, lâl, cemal, maşuk, sebebi meyil, cemil, hecelet, muamma, hicran, fani, müptezel, efsun, müşkülpesent…” gibi kelimeleri kullandığı görülmektedir. Bunun dışında Özer’in, kitabında yer almayan, Türkçenin Prizren ağzıyla yazılmış çok başarılı şiirleri de mevcuttur. Üslüp olarak şiirlerinde genelde yalın, kimi şiirleinde de mecazlı anlatımın değişik türlerine başvurduğu görülmektedir. Prizren Türkçesiyle yazılmış şiirlerinde mizahi bir üslup hakimdir. Bu yönülye Özer, bize edebiyatımzın, sanat dünyamızın ad yapmış ismini Aluş Nuş’un edebi yaratıcılığını hatırlatır. Bir edebi esere layık bir şekilde kullanacak kadar Türkçenin Prizen ağzına hakimdir ve bu ağzı bir edebi dil olarak kullanmakta gayet başarılıdır. Bu şiirlerdeki mizah gücü ve anlayışı da doğal olarak Prizren Türk mizahından beslenir.
Ele aldığı temalar bakımından Özer’in şiirlerinin konusu genelde aşk ve sevgi etrafında toplanır. Aşkın karamsar, isyankâr, bazen marazi, karşılığını bulamamış, çaresiz halleri ortaya çıkar ve bu hallerde çareyi bulamayan sevgili, kendi kendini teselliye soyunur. Sevgililerin gittikleri yerden dönüşü beklenir veya gidip de dönmeyen sevgilinin yokluğu acı verdiği için onun ardından sitem edilir. “Unuttu yüreğim seni nasılsa” denerek kendi kendini teselli eden bu sevgililer utangaçtır ve “sevda getirdin gitme” yakarışıyla, sevgilinin ardından masumane yalvarışlar yapılır. “Meçhul Şaire” kitabında, sevgiliye duyulan aşk, sevgi, hasret ve özlem teması en fazla üzerinde durulan konular olduğu için Özer, Kosova Türk çağdaş edebi yaratıcılığında konu olarak bayan şairlerimiz Özcan Micalar, Rezzan Zborça, Ayla Leskofçalı, Türkan Başa veya erkek şairlerimizden eserlerinde bu temayı sık tekrarladığı görülen Osman Baymak’ın bir nevi izinden gittiği görülür. Onlar gibi lirik bir şair duruşu sergiler ama onlardan farklı olarak yerinde saymaz, tekrarlamaz, aşka, sevdaya, sevgiliye, hasrete… vs. sürekli yeni ufuklar açarak, onlara yeni bir pencereden bakmaya çalışır.
Özer, şiirlerinde aşk, sevgi ve hasret temasıyla sınırlı kalmaz. Hayat her ne kadar insanı karamsarlığa sürükleyen gerçekleri barındırsa da, herşeye rağmen onun şiirlerinde hayata dair umut beslenir ve onunla ilgili didaktik öğütler de verilir. Çok değişen İstanbul’da yabancılık çekilir, öte yandan çocuk dünyasına eğilerek, çocukluğun tarifi yoktur denilse de müellif, çocukluğu uçurtma, şeker, oyuncak, umut, gülüş, hayal, ağlayış, önemseniş, masal, düş, yol ve başlı başına bir dünyaya benzetir.
İnsan değişime uğrasa da duygularının değişmesinin mümkün olmadığını dizelerinde vurgulayan Özer, sosyal tema olarak bozulan ve yozlaşmaya yüz tutan toplum düzenine göndermelerde bulunur, bireysel ilişkilere, insanlar arasında tamamen yitirilen güven ve sadakat duygusuna dikkati çeker. Bu kitapta babası ve annesine ithafen babalar ve anneler gününde yazdığı şiirler ile onları eşsiz bir konuma oturtur. Şiirlerine mutluluklar ve umutlar da konu olur. “Aslında Vardır” adlı şiiri, bu konun tipik örneğidir:
Maşuk cemalinden yıpranan göze;
“Gözyaşı” denilen bir cila vardır.
Bakma sen sönmüş göründüğüne,
Aslında her kalpte yanan kor vardır!
Ne kadar sevgini söylesen bile,
Duymaz haykırdığını, sevda sağırdır.
Bakma anlaşılmaz göründüğüne;
Aslında her kalbin bir dili vardır!
Derdi bahane etme asıl suç sende!
Gözlerini yumana; dünya karadır.
Bakma sen zifiri göründüğüne;
Aslında ışığa çıkan yol vardır!
Çektiğin acıyı yorma kötüye,
Her şerrin içinde bir hayır vardır.
Bakma başta kötü göründüğüne;
Aslında dikenden sonra mutlaka bir gül vardır!
Geçmişe duyulan nostalji, hayal kırıklıklıkları, hüsranlı haller ve hasret temaları, gurbetin kucağında duyulan özlemler, yazarın iç dünyasına eğilen ve onun iç dünyasıyla baş başa kalıdığı şiirleridir. Yenilik olarak görülen bir konu da, kendisinin edebi yaratıcılığına iddalı bir şekilde duyduğu güvenin şiirlerine tema olarak yansımasıdır.
Kitabının ikinci yarısında yer alan kısa şiirlerinde felsefik temalar, güçlü fikirler ve mesajlar ön plana çıkarken, bunun en güzel örneklerini bilhassa “Vicdan, Maço ve Feminist, İspat, Bugün Mü Hürsün” gibi başlıklı şiirlerinde görmek mümkündür. Ancak bu kısa şiirlerin kimileri biçim ve biçem bakımından aslında özdeyiş niteliğindedir ve müellifin şiirsel bir üslupla yarattığı anlamlı, güzel sözlerdir.
Sergilediği tutumuyla edebi nitelik olarak lirik bir şair olarak değerlendirebileceğimiz Özer, Meçhul Şair’e kitabına ister teknik, ister de muhteva bakımından kendine özgü bir estetik ve sanat duruşu çizmeyi başarmıştır. Kitabın ön tarafına, eserin adını, ismini ise kitabın arka tarafına kaydederek, isminden ziyade edebi yaratıcılığının ve şiirleriinin ön plana çıkmasını istemiştir. Bundan mada şiirlerin biçiminde tercih ettiği yapı ve Türk şiirinin klasik değerlerini özgün yaratıcılığıyla sentezlemesi, bu esere estetik ve sanat değeri katan özellikler ve motifler olmuştur. Edebi nitelik ve estetik motifler barındıran dizeleri, dörtlükleri ve şiirleri, Kosova Türk çağdaş şiirinin bugünü ve geleceği adına gurur ve umut verici eserlerdir.
Fakat bazen, biçim ve muhteva bakımından karşımıza çıkan beklenmedik inişli çıkışlı, heyecanlı ve acemice yönler, onun edebi yaratıcılığının hala gelişme ve olgunlaşma süreci içerisinde bulunduğunun somut göstergesidir. Şiirlerindeki bu ufak aksak yönler, basım-yayın sırasında ortaya çıkan ve teknik hata olarak değerlendirilebilecek kimi unsurların ilerideki dönemlerde tamamen ortadan kalkacağı muhakkaktır.
“Kağıda yansıyan şiirlerim
Aslında ruhumun gölgesiydi
Ben ki hep kağıdın arkasına gizliydim
Işık tutanlar gölgemi görebildi” diyor Canan.
Canan, adı itibarıyle Tasavvufta yaradan, kelime anlamı itibariyle de gönül vermiş kadın anlamına gelir. Ama o, isminin de anlamı itibariyle bizim için şu andan itibaren Kosova Türk çağdaş edebi yaratıcılığının en genç temsilcisi, Türkçe şiir geleneğini sürdüren edebi yaratıcısı; Aynı zamanda edebiyata gönül vermiş, kalbi de, iç dünyası da, şiirleri de güzellik dolu bir genç bayan şairimizdir. Adı gibi edebi yaratıcılığı da bence hiç de tesadüf değil, onun bu yaştaki güçlü dizesi, yeteneği da edebiyatımız için bir istisnadır, yeniliktir, yarınları için güçlü bir çay edasındadır. Müellifin aslı Bursa olsa da, aslının bir diğer kökü onun doğum yerine, Prizren’e uzanır, o yer de aslı gibi aynı tarihin, kültürün, medeniyetin, sanat geleniğinin ortak mirasını taşırlar, paylaşırlar.
Kosova da Bursa gibi Sultan Murad Hüdavendigar’ın aziz hatırasını koynunda yaşatır, Canan’ın dünyaya gözlerini açtığı Prizren şehri de Türk şiir geleneğini sürdürmeye çalışan bir şairler beşiğidir. Prizren’in havasıyla, suyuyla, ekmeğiyle, eğitim, kültür değerleriyle birlikte ve son olarak Canan’ın üstün yeteneğiyle şekillenen, yazılan, ortaya çıkan bu kitap, bu şiirler, Kosova Türk çağdaş edebi şiirine özgü yeni yapıtlardır, dolayısıyla müellifi de bu edebiyat topluluğunun en genç mensubudur. Bugün tanıtımını gerçekleştirmekte olduğumuz bu şiir kitabı, Kosova Türk çağdaş edebi yaratıcılığının geçirdiği duraksama dönemi ardından, kendi imkanları içerisinde yeniden hareketlenmeye, filizlenmeye ve yeni yetenekler yetiştirmeye başladığının muştu verici bir göstergesidir. Çünkü bugünlerde Canan gibi şiir kitabı yayım aşamasında olan genç kalemler Kosova Türk çağdaş edebiyatı sahnesine çıkmaya ve bu geleneği, genç beyinleriyle, genç kalemleriyle sürdürmeye hazırlanmaktalar. Çok yakında onların da eserleri gün yüzünü görür görmez, kitaplarının tanıtımlarını gerçekleştireceğiz.
Canancığım, kağıda yansıyan şiirlerin, doğrudur, aslında ruhunun gölgesiydi! Sen ki şimdiye kadar hep kağıdın arkasına gizliydin. Bugünden itibaren, dilimiz döndüğünce edebi yaratıcılığına ışık tutmaya çalışan bizlerin, sadece gölgeni değil, edebiyatımız için, sanatımızın yarınları için bize mutluluk veren büyük umudunu, emeğini, kıymetli sanat yeteneğini sende görebiliyoruz. Bu yüzden seni ve yeni çıkan eserini tebrik ediyoruz! Aramıza hoş geldin! Eline, yüreğine, emeğine sağlık! Edebiyatımıza ve Türkçe’nin Kosova’daki gök kubbesine hoş bir sada getirdin! Bundan sonra da ister şiirlerinle şölenlerimize, ister de yeni eserlerinle edebiyatımız renk getirdin, şeref getirdin! Canan Hanım için bir alkış lütfen!
Kulakları çınlasın, şu an kendisi Üsküp’te yaşıyor ve bizler gibi kendisi de orada Türkçe edebiyat geleneğini canla başla sürdürmeye çalışan Leyla Şerif Emin’le, bundan dört yıl önce, tam da 2008 yılının Aralık ayında, Kosova ve Makedonya Türk Çağdaş Edebiyatı Buluşması Şöleni’ni uzun bir süreden sonra düzenlemeyi başarırken, hem bizleri bölen sınırları aşmaya, hem de bu edebiyat geleneğini kaldığı yerden sürdürmeye, genç kalemleri keşfedip onları sahneye taşımaya, desteklemeye, teşvik etmeye karar getirmiştik. Leyla Hanım da, şahsımın da verdiği bu sözü gerçekleştirebilmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Çünkü bugün Makedonya’da başta Leyla Hanım olmak üzere Köprü Derneğinin girişimleriyle, destekleriyle genç, dizesi güçlü, yetenekli, iki-üç Makedonyalı Türk şairin eserleri gün yüzünü görmüştür. Burada da benzeri iki üç yeteneğimizin aynı niteliklere sahip eserlerini gün yüzüne taşımaya hazırlanıyoruz. Bu süreçte edebiyatımızın ve genç kalemlerimizin, bizlerin ve sizlerin her türlü, maddi-manevi desteğine kapıları açıktır. Bu konuya hassasiyet gösteren bizler gibi, bu sorumluluk ve görev hepimizin, toplumumuzun bütün önderlerinin, kurumlarının, kuruluşlarının onlara sahip çıkması boyun borcudur. Çünkü edebiyatımızın büyük ismi Mehmed Emin Yurdakul’un dediği gibi, “Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et; / Unutmayın ki şâirleri haykırmayan bir millet, / Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;”.
Taner GÜÇLÜTÜRK Prizren, 09.10.201
“Doğru Yol” Türk Kültür Sanat Derneği
BAN KUZEYDE ORTAK ÇÖZÜMDEN YANA
NATO GENEL SEKRETERİ RUTTE, TÜRKİYE ZİYARETİNİ GERÇEKLEŞTİRİYOR
BOSNA HERSEK’TE “DEVLET GÜNÜ” TÖRENLERLE KUTLANDI
ARNAVUTLUK’TA AKRAN ŞİDDETİ PROTESTOSU
BALKANLAR’IN GELECEĞİ TİCARETLE ŞEKİLLENECEK
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.