Kosova’da Türk kimliği için verilen mücadele sadece 60 yıl mı sürdü? Elbette ki hayır. Bu mücadele, bu kimliğin inkar edildiği 1912’den bu yana, değişik yoğunluk ve biçimlerde de olsa, hiçbir zaman durmuş değildir. Ancak 1951’den bu yana verilen mücadele , örgütlülüğü bakımından , öncekileri ile kıyasen farklılık arz etmektedir.
Bilindiği gibi 1912 yılı Balkan Savaşları’nın ardından Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’ı terk etmesiyle bu topraklardaki toplumsal politik ve ekonomik koşullar köklü değişmelere uğrar.
Önce 30 Mayıs 1913’te Londra Anlaşmasıyla Kosova’nın dahil edildiği Sırp Krallığı; ardından 1 A ralık 1918’de kurulan Sırp- Hırvat – Sloven Krallığı; bunun akabinde de 1929 yılında oluşturulan Yugoslavya Krallığı rejimleri, yerli Türklere karşı olan ksenofobi duygularını dışa vurmaktan çekinmemişlerdir. Bu anlayış ilerleyen yıllarda yerli Türklere karşı uygulanan değişik tür asimilasyon ve baskı politikalarına dönüşür.
Bu bağlamda Türkler, mal ve mülkiyetlerini hedef alan toprak reformuyla ekonomik açıdan yoksullaştırılmakla birlikte; siyasi açıdan da toplumsal politik yaşama katılma haklarını tamamen yitirir. Bu da yetmiyormuş gibi Türklerin ulusal kimlikleri de yadsınmaya başlayınca, Türk sıfatını taşıyan tüm eğitim ve kültür ocakları bir bir kapanmaya yüz tutar; bunun karşılığı olarak Türkler, ana dilleri olmayan dillerde eğitim görme mecburiyetiyle karşı karşıya kalırlar. Bu koşullarda yerli Türklerin bir bölümü; yaşam ve istikballerini kurtarmak adına çareyi 1924 yılı göçünde bulur.
Balkan savaşlarıyla birlikte yaşanan birinci göçün hemen ardından gelen bu ikinci büyük kitlevi göçte, gayri resmi rakamlara göre bu topraklardan Türkiye’ye 115 bin kişi göç eder.
Bu topraklarda yaşayan Türk nüfusu için büyük bir kaybı oluşturan bu göçün doğurduğu acı, hüzün ve politik zararlar henüz giderilememişken; 9 Şubat 1934’te Atina’da imzalanan Balkan Paktı’nın bir uzantısı olan 1936 göçü de yaşanır.
Bu ikinci kitlevi göç, Yugoslavya’da ve dolayısıyla Kosova’da yaşayan Türkleri küçük bir topluluk konumuna getirir. Böylece siyasal gücünü tamamen yitirmiş Kosova Türklerinin , toplumsal politik sahnede seslerini duyurabilmek, gasp edilen haklarını geri almak ve maruz kaldıkları baskılara karşı mücadele edebilmek için siyasal bir örgütlenmeye girebilmelerinin hiçbir şekilde mümkün olmadığını kabul etmek gerekir.
Bu olgu, bu topraklarda Türk kimliği mücadelesinin tamamen söndüğü anlamına elbette ki gelmez.
Bilakis, ağırlaşmış koşullarda Türk kimliğini korumak, bu topraklarda yaşamayı göze alan Türklerde bir onur meselesine dönüşmüştür. Şöyle ki, bir yandan aile çevrelerinde ve gayri resmi ufak çaplı organizasyon birimlerinde Türk ulusal değerlerine sahip çıkarken; diğer bir yandan da Türk kimliğini yeniden tanıyacağı bir devlet yönetiminin geleceğine yönelik umutlarını hiçbir zaman yitirmemişlerdir.
Bu umut ve inanışla İkinci Dünya Savaşı sırasında Yugoslavya’da işgalcı faşist güçlere karşı başlatılan Halk Kurtuluş Hareketi’ne fiilen katılmıştır. 1943 yılında kurulan Tito Yugoslavyası, 1945 yılında kendi toprakları dahilinde bulunan azınlık konumundaki halk ve etnik topluluklara bir takım haklar tanır. Bu bağlamda Makedonya’da yaşayan Türkler için ana dilinde okullar açılırken, Kosova Türkleri bu haklardan yararlanmak için bir 6 yıl daha beklemek zorunda kalır.
Bu gecikmenin nedenlerini, dönemin toplumsal politik konjoktüründe aramak gerekir. Sonuçta, Kosova Türkleri’ne yönelik bu adaletsizlik; 20 Mart 1951 günü, Kosova Özerk Bölge Meclisi Halk Konseyi’nin çıkardığı kararla giderilir. Söz konusu kararla Kosova’da Türklük kimliği resmen tanınır.
Bu kararın hemen ardından Priştine , Prizren, Mitroviça, İpek, Vıçıtırın gibi şehir ve kasabalarda olduğu gibi, Mamuşa ve Dobruçan köylerinde de Türkçe okullar açılır.
Bunun akabinde Priştine Radyosu’nda Türkçe Enformatif Yayınlar Redaksiyonu ve Türk sanat Sanat Müziği Orkestrası kurulur.
Aynı yıl içinde Prizren “Doğru Yol” ve Priştine “Yeni Hayat” Kültür Sanat Dernekleri’nde başlatılan kültür sanat etkinlikleri , Türklerin toplumsal yaşamını bir kat daha zenginleştiriverir.
Bu gelişmeler, Kosova’da Türk varlığının korunması doğrultusunda başlatılan yeni bir toplumsal sürecin ilk adımlarını simgeler. Ne var ki, Türk toplumunun emansipasyonu adına gerçekleşen tüm bu eylemler, 1953 yılında Türkiye’ye yönelik gerçekleşmeye başlayan yeni bir göç dalgasını önleyebilmek için yeterli olamamıştır.
1950’li yıllarının sonlarına dek devam eden ve sayısal bakımdan kitleviliği tartışılmaz olan bu göç dalgası sırasında göç edenlerin sayısı kesin olarak bilinmese bile , geride kalan Türk toplumunun sayısal gücünü belirgin ölçüde azalttığı kesindir.
1953 yılı, Kosova nüfus sayımlarında 34 bin 383 olan Türk nüfus sayısının , 1961 yılındaki sayımlarda 25 bin 764’e düşmesi, Türk toplumunun indergenen siyasal ifadesidir.
Sözü gelmişken belirtmek gerekir ki, Türk nüfus sayısıyla ilgili bu azalma trendi, ilerideki yıllarda da varlığını korumuştur.
1960’lı yıllar, Kosova Türk toplumu açısından toplumsal politik karşıtlıklarla doludur. Bu 10 yılda, bir yandan, Türkçe eğitim altyapısını güçlendiren bir takım olumlu gelişmeler kaydedilirken; bir yandan da Türklerin bazı toplumsal alanlardaki eşitsizlik durumları henüz giderilmiş değildir.
Bu 10 yılın daha başlarında , doğrusu 1960/61 öğretim yılında Priştine’de Türkçe lise eğitimi start alır. Bu gelişmeyle, ilköğretimini Türkçe bitiren öğrencilere ana dilinde orta eğitimini sürdürme olanağı sağlanırken, bir yandan da yakın gelecekte üniversite düzeyinde Türkçe eğitim istemleri için bir toplumsal zeminin hazırlanması başlamıştır.
İlerideki yıllar bu mantık doğrultusunda gelişmeler getirmiştir. Aynı yıl Prizren’in Yüksek Pedagoji Okulu çerçevesinde Türkçe eğitim yapan bir sınıf açılır. Ardından, 1962/63 öğretim yılında Prizren’in “Cevdet Doda” Yüksek Pedagoji Okulu’nda Türk Dili ve edebiyatı Bölümü kurulur. Daha geçleri , doğrusu 1965/66 öğretim yılında Priştine’ye taşınan bu yüksek okul, 1972/73 öğretim yılına kadar çalışmalarını sürdürür.
1960’lı yıllara damgasını vuran bu olumlu gelişmelerin paralelinde Türkçe eğitiminde bir sürü sorun ve güçlükler de yaşanır. Bunlardan bir tanesi, düşüş trendine giren Türk nüfus sayısıyla birlikte , öğrenci sayısının azalmasıdır. Bu öğrenci sayısının azalmasını etkileyen diğer faktör, Türkçe eğitimine karşı gözlemlenen bir karalama kampanyasıdır. Bu kampanyanın baştaki amacı, Türkçe eğitimin kapanmasıdır.
Bu kampanya nihayi hedefine ulaşmadıysa da , Türkçe eğitim üzerinde olumsuz izler bırakmıştır. Nitekim, toplumsal direniş gücü daha zayıf olan İpek, Mitroviça, Vıçıtırın ve Gilan’da belirli aralıklarla ya da daimlik olarak Türkçe sınıflarının kapandığı olmuştur.
Bu durum karşısında , 1968 yılında Kosova’nın yetkili organları, Türklerin genel durumunu masaya yatırır. O sırada tespit edilen güçlük ve eksiklerin giderilmesi doğrultusunda alınan kararlardan bir tanesi Türkçe bir gazetenin yayınlanmasıdır. Bunun sonucunda 1 Mayıs 1969 günü TAN gazetesi yayınlanmaya başlar.
1970’li yıllar, Türkçe eğitim kültür ve iletişim adına önemli tarihleri içerir. “TAN” Gazete ve Yayın Kurumu 70’li yıllarda şirket olarak yapılanmasının büyük bölümünü tamamlar. Haftada bir çıkan gazete yanı sıra, 1973 yılında , bilim, edebiyat ve sanat dergisi “Çevren” yayın hayatına başlar.
Aynı yıl Priştine Üniversitesi Filoloji Fakültesi çerçevesinde Şarkiyat Kürsüsü açılır. Öğretim programıyla , doğu dilleri yanı sıra Türk Dili ve Edebiyatını da kapsayan bu kürsü, Kosova’da Türk dilinde lisans eğitimi yapan kurumların ilkidir. En azından 27 öğretim görevlisinin çalıştığı bu kürsüden, 1988 yılına dek 200’ü aşan sayıda öğrenci, fakülte diploma sahibi olmuştur. Bunların arasında 22 Türk öğrencinin de yer alması, Türkçe eğitim adına gurur verici bir olgu olsa gerek.
1970’li yıllarda Türk toplumunun kurumsal altyapısını güçlendiren daha bazı gelişmeler çerçevesinde 1974 yılının ilk aylarında TAN Kitap yayınlama sektöründe, yerli yazarlarımızın ilk kitapları yayınlamaya başlar. TAN’ın kurum olarak kapandığı 1999 yılına dek, bu sektörde Kosova Türk edebiyatı yaratıcılığı ağırlıklı toplam 125 eser yayınlanır.
Aynı yılın 30 Nisan günü, Belgrad TV stüdyolarından “hafta İçinden” adında Türkçe yayınlanan enformatif yayın, bir ilki oluşturur. Haftada bir gerçekleştirilen ve birkaç aylık bir deneyimin ardından, Priştine Televizyon Programları dahilinde “Günden Güne” adında Türkçe haberler yayınlanmaya başlar. İlerleyen yıllarda Priştine TV Türkçe Programı, hem nicelik, hem nitelik bakımından daha da güçlenerek Türkçe görsel medya olarak yapılanmasını tamamlar.
1970’li yılların damgasını taşıyan diğer bir olumlu gelişme, Kosova Türk dili ve yazısının kullanımına ilişkindir. 1974 Kosova Anayasası ve 1977 Dil Yasası’nda Bölge’de konuşulan Arnavutça, Sırpça ve Türkçe dilleri arasında Türkçe’ye eşithaklılık statüsü tanınır.
1970’li yılların sonlarına doğru, doğrusu 1979 yılında TAN yayınları arasında çıkmaya başlayan KUŞ çocuk dergisi sayesinde , Kosova Türk halkı bir çocuk dergisine de kavuşur.
1980’li yılların tablosunu çizerken Yugoslavya genelinde göze çarpan bazı siyasal gelişmeleri hatırlamamak yanlış olurdu.
4 Mayıs 1980 günü Tito öldü. Ardından 1981 yılında Kosova’nın siyasal statüsüyle ilgili memnuniyetsizliği dile getiren Arnavut üniversite öğrencileri gösteriler yapar. Yugoslavya siyasal sahnesini de etkilemeyi başaran bu gösteriler; aslında ilerleyen yıllarda Yugoslavya’nın karşı karşıya geleceği siyasal istikrarsızlığının ayak izlerini simgeler.
1960’li yılların sonlarına doğru bir yandan Yugoslavya Komunistler Birliği (YKB) dağılırken, bir yandan da Miloşeviç ve O’nun Sırp şövenliğine dayalı politikası ön plana çıkmaya başlar. Mevcut olan siyasal sahnenin diğer bir özelliği , tek partili toplumsal politik sistemden çok partili sisteme geçiş doğrultusunda gözlemlenen siyasal inceleme ve arayışlardır.
1989 yılının 23 Mart günü, Yugoslavya Anayasası’nda yapılan değişikliklerin kabul edilmesiyle, Kosova, özerklik statüsünü yitirir. Buna karşılık olarak Arnavut halkının pasif politik direnişi başlar. Bu bağlamda 22 Aralık 1989 günü İbrahim Rugova’nın liderliğinde Kosova Demokratik Birliği (LDK) Partisi kurulur.
1990’li yıllara Kosova Türk toplumu açısından bakıldığında şu gelişmeler ön plana çıkar.
1982 yılında birkaç yıllık bir aradan sonra, Mitroviça, Gilan ve Vıçıtırın’da yeniden ilkokul birinci sınıfları açılır.
Kosova Okul Kitapları Yayınlama Kurumu’nda ilk olarak Türkçe ders kitapları yayınlanmaya başlar. Savaşın patlak verdiği 1999 yılına dek çalışmalarını sürdüren bu kurumun yayınları dahilinde 152 Türkçe ders kitabı yayınlanır.
1988/89 öğretim yılında felsefe fakültesi çerçevesinde Türkoloji bölümü açılır. Bu kürsü Türkçe eğitim adına bir dönemeç noktasını oluşturur. Türkoloji bölümü bir yandan Türk öğrencilerine lisans ve yüksek lisans yapma olanaklarını yaratırken, diğer bir yandan da Türkoloji alanında bilimsel araştırmaların yapılmasını olanaklı kılar. Yakın 20 öğretim görevlisinin çalıştığı bu kürsüde 1993 yılından 2011 yılına kadar yakın 150 öğrenci mezun olmuştur.
1989 yılı, TAN yayınları çerçevesinde yayınlanmaya başlayan ÇIĞ edebiyat dergisiyle de hatırlanacaktır.
1990’lı yıllar, Yugoslavya açısından çalkantılı yılları simgeler. Bir önceki yıl, üzerinde değişiklikler yapılan Anayasa’ya dayanarak düzenlenen seçimlerde Yugoslavya’nın cumhurbaşkanı görevine Miloşeviç seçilir. O’nun uyguladığı politika ve baskılarına karşılık olarak Kosova Meclisi Arnavut delegeleri 2 Temmuz 1990 günü Kosova’nın bağımsızlığını duyuran bir bildirge kabul eder. Bunun hemen ardından Miloşeviç rejimi Kosova Meclisi’ni dağıtır. Kosova sorunu, Yugoslavya genelinde de yankısını bulur. Doğrusu var olan bunalım daha da derinleşir. Yugoslavya siyasal istikrarsızlığı az bir sure sonra dağılma sürecine dönüşür.
1991 yılında önce Slovenya; sadece altı aylık bir sürenin ardından da Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan edip Yugoslavya2dan ayrılırla. Aynı yılın sonlarına doğru doğrusu 20 Kasım 1991 ‘de Makedonya da bağımsızlığını ilan eder. Aynı amaç uğruna 1992 yılında Bosna Hersek Cumhuriyeti’nde patlak veren savaş, 1995 yılında bu cumhuriyetin de bağımsızlığa kavuşmasıyla sona varır. Böylelikle eski Yugoslavya’dan geriye 27 Nisan 1992’de Sırbistan ve Karadağ cumhuriyetlerinin birleşimiyle ortaya çıkan Yugoslavya Federasyonu kalır. Ardından gelen yıllarda bu devlet, Kosova’ya karşı uyguladığı baskı politikasını her geçen yıl biraz daha artırır. Bu durum 24 Mart 1999’da Nato hava güçlerinin Kosova’daki Yugoslavya silahlı güçlerinin hedeflerini bombalamaya başlamasına neden olur. 78 gün süren ve on binlerce insanın ölümüne neden olan savaş, 9 Haziran günü Yugoslavya silahlı güçlerinin Kosova’yı terk etmesiyle sona varır. Sonuçta Kosova Birleşmiş Milletler (BM) yönetimi altında bir protektoraya dönüşür.
1990’lı yıllara Türk toplumu açısından bakıldığında, Kosova’da mevcut koşullardan Türklerin de kendi payını aldığını belirtmek gerekir. Bu koşullarda siyasal sahnede sesini duyurmak için 90’lı yılların ortalarında , doğrusu 19 Temmuz 199’da kurulan Türk Demokratik Birliği’nin var olan koşullarda etkili olmasıyla ilgili bir beklentide bulunmak, gerçekçi bir beklenti olmasa gerek.
90’lı yıllarda tüm olumsuzluklara rağmen, Türk toplumu açısından olumlu olarak iki gelişmenin hatırlatılması önemlidir. Bunlardan bir tanesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından 1992 yılında uygulanmaya başlayan Büyük Öğrenci Projesi’dir. Söz konusu proje sayesinde Kosovalı Türk öğrencilerine devlet bursları olarak Türkiye Üniversiteleri kapılarını açtı. Bu proje sayesinde Türkiye’de öğretim gören 1.000’nin üzerinde öğrencimizden yakın 200’ü mezun olup Kosova’nın Türk aydınları topluluğuna taze kan getirmiştir. Bunların bir çoğu Kosova’da istihdam olup Kosova’ya ve bu arada Türk toplumuna yararlı hizmetler vermektedir. Sonuçta, Kosova Türkçe eğitiminin özgüveni de artmıştır.
90’lı yılların damgasını taşıyan diğer bir olumlu gelişme, savaşın hemen ardından doğrusu 24 Kasım 1999 günü yayınlanmaya başlayan haftalık “Yeni Dönem” gazetesidir. Ne yazık ki bu gazete 10 yıla yaklaşan bir süre hizmet vermenin ardından, maddi sorunlar nedeniyle çalışmalarına son vermek zorunda kaldı.
2000’li yıllar; savaştan yeni çıkmış Kosova’nın UNMİK yönetimi altında yeni baştan yapılanma mücadelesini verdiği yıllardır. Bu 10 yılın damgasını taşıyan birçok toplumsal ve siyasal gelişmeler arasında, Kosova’nın geleceğini belirleyen üç belge ön plana çıkar: 2007 yılında Kosova’nın nihayi statüsü konusunda BM tarafından kabul edilen Marti Ahtisari Belgesi, 17 Şubat 2008 günü Kosova Meclisi tarafından kabul edilen Bağımsızlık Bildirgesi ve 9 Nisan 2008 günü Kosova Meclisi tarafından getirilen Kosova Anayasası.
Söz konusu belgeler, Kosova’da azınlık konumunda bulunan Türk toplumunun varlığını koruması ve çok yönlü kalkınması için olumlu bir zemini oluşturmaktalar. Ancak alışılageldiği gibi, belgelerde yazılı duran haklar kendiliğinden hayata geçmediği için ; doğrusu alışılagelmiş söylemle , haklar verilmekten çok koparıldığı için, haklardan yararlanacak olan unsurların kendi çapında, olanaklar çerçevesinde iyi örgütlenmeleri gereği ortada bulunmaktadır.
Kosova’nın yakın geçmişinde doğrusu sözü edilen 60 yıllık dönemde Kosova Türklerinin iyi örgütlenmiş bir toplum olduğunu söylemek mümkündür.
Kosova Türk toplumu bugünlere gelmişse, bizzat kendi aydınları ve kurumlarının birlik ve beraberlik içinde yürüttüğü mücadele sayesindedir.
*****
Bu alıntıları, Kosovalı Türklerin seçkin aydınlarından öğretmen, gazeteci ve siyasetçi merhum Nevzat Hüdaverdi’nin, 10 yıl önce Priştine Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın “Kosova’da Türk Kimliği’nin 60. Yılı” konulu toplantıda yapmış olduğu konuşmasından aldım.
“Türk kimliğini korumak, bu topraklarda yaşamayı göze alan Türkler için bir onur meselesidir” şeklindeki anlamlı sözleriyle hafızalarda kalacak merhum Nevzat Hüdaverdi’nin “Kosova Türkleri Açısından 1951-2011 Arası Döneme Kronolojik Bakış” başlıklı konuşma metninde, hem kapsamlı, hem ayrıntılı değerlendirmeler, Kosova’da Türklerin belirtilen dönemde geçtiği milli, siyasi, toplumsal, ekonomik ve sosyal süreçlere ayna tutmaktadır.
Bu yıl Türk kimliğinin resmiyet kazanmasının 70’inci yıldönümü.
Kosovalı Türkler açısından çok önemli bir yıldönümü. Kosova Türk toplumunun bugünlere ulaşmasını sağlayan çok önemli gelişmelerin yaşandığı, çok farklı süreçlerden geçildiği 70 yıla uzanan bu döneme ışık tutacak etkinlikler yapılır umarım.
Belirtilen zaman diliminde Kosovalı Türklerin tarihsel gelişiminin değerlendirilmesi, incelenmesi, gelecek kuşaklar açısından ayrı bir önem arz etmektedir. Bu değerlendirme ve incelemeler, tarihsel gelişime yönelik tahminler için yol gösterici olacaktır.
Bu kapsamda Kosovalı Türklerin toplumsal siyasi faaliyetlerinin geçmişindeki önemli kilometre taşlarına göz atmak, günümüze kadar uzanan tarih süreci boyunca Kosova Türkleri’nin hak ve özgürlüklerinin uğradığı doğal gelişim süreçlerini ve dönemsel gelişmelerin, Türklerin diğer toplumlarla karşılıklı etkileşimini anlamakta yardımcı olacaktır.
Türk kimliğinin Kosova’da resmiyet kazanmasının 70’inci yılı, ilgili kurum ve kuruluşların, bununla birlikte halkın siyasi temsilcisi olarak Kosova Demokratik Türk Partisi’nin (KDTP) de belirli faaliyetler yaparak bu önemli tarihin kaydedilmesi, hem geçmişe, hem de geleceğe dönük olması bakımından önemli olacak.
Kosovalı Türklerinin, 20 Mart 1951 yılında varoluşunun kabul edilmesi gerçeği ile tanışması ve tarihsel gelişim süreci ile birlikte hak ve özgürlüklerinin genişlemesine olan etkisi, eğitim, haber alma, kültürel örgütlenme gibi hakların gelişim aşamaları ve geleceğinin araştırılmasını hedefleyen çalışma yapılması da yararlı olacak.
Bu çalışmada, tarihsel sürecin sağladığı ipuçları üzerinden ilerlenerek geleceğin şekillenmesinde etken olabilecek unsurlar belirlenir, ortaya çıkan unsurlar, günümüzün dinamikleriyle de karşılaştırılarak Kosova’da Türk toplumunun geleceğine dair bir takım öngörü ve tahminler geliştirilebilir. Geleceğin algılanabilmesi için, günümüzün Türk toplumunun geçmişle arasındaki bağının ortaya konması ve bu bağın gelecek perspektifine uygulanması yöntem olarak kullanılabilir. Bu, sadece bir fikir olarak değerlendirilebilir.
Zira, pandemiye yönelik tedbirlerin hafifletilmesi yani yeni normalleşme şartlarından yararlanarak Kosova Türklerinin kimliğinin resmiyet kazanmasının 70’inci yılının kutlanması, ” varız, var olmaya devam edeceğiz” anlamına gelecektir.
Ercan Kasap
17.07.2021
DOĞRU YAPILANI BUDUR…
ARNAVUTLUK’TA AKRAN ŞİDDETİ PROTESTOSU
BALKANLAR’IN GELECEĞİ TİCARETLE ŞEKİLLENECEK
İSTANBUL EĞİTİM ZİRVESİ 2024 DÜZENLENİYOR
ÜSKÜP’TEKİ FESTİVALDE TÜRK ÇAYI TANITILDI